öncelikle lafa başlamadan önce hepinize birşey söyliycem sevgili dizilerim: ALLAH BELANIZI VERSİN! gıcığım lan hepinize. bir hayırlı birşey olmaz mı sizde? geberin lan. kuruttunuz beni dün akşam, belanızı bulun istiyorum. oh. rahatlar gibi oldum. şimdi yorumlarımı patlatıciiim.
Once Upon a Time: ya lütfen kötü kraliçe bi siktir git çay demle. mary margaret'ın parmak izlerini kutuya filan bırakmalar hiç olmadı.senin olduğun açıklanmadı ama öyle hissediyorum. lütfen yani. mal mal şeylerle bizi oyalamayın iki hikaye yazın da şaşıralım artık lan. artık sümsük snow'dan da prensinden de bıktım. rumpelstiltskin istiyorum. onun hikayeleri en azından olay örgüsüne sahip. ne bu böyle öyle bir geçer zaman ki yaptınız lan bu aşıkları. kate kaybolmuş da bilmem ne? ay çok da umrumuzdaydı afedersin. bak ne güzel kırmızı başlıklı kızı gördük, hikayesini anladık. sonunu yine böyle sümsük bir şeye bağlamanız hoş olmadı. abi kız sevdiği adamı yedi, siz orayı kesip snow'lara geldiniz bu nasıl bir dünya lan?! kız orada bir dönüşümler geçirdi ayıldı bayıldı fenalaştı yok ben gidemem dedi, bir baktın garsonluğa geri dönmüş. derinleştirseydiniz ya. azcık depresyon olaydı olmaz mıydı göt herifler? ama yooook, herşey artık gözüme sevimliden çok sümsük görünen çiftin etrafında dönsün, başkalarını sallamıyalım. hadi be ordan. hikayemizi bize verin. bak geçen hafta astrid ve nova'da da bu hayal kırıklığını yaşattınız. büyük olay bekliyorduk, ayrılığa bağladınız. olmuyor ama. bu sezon finalinde elle tutulur birşey vermeniz lazım aaaa.
Shameless: artık gallagher ailesi beni bende alıyor. 4 dizilik (spartacus'u pazarları izliyordum sanırsam) maratanun sonunda izlediğim, keyif verici dizimin içine bi güzel sıçtınız. tebrik ederim. anneleri geldi. gıcığım zaten. yüzsüzler. alışkınım. ama yani fiona da sabır taşı mübarek anasını satayim. neyse efendim bu hafta önemli değildi, güldük ettik. bebişim lip'in burnunu sürte sürte geri dönüşünü bekledik. ama o öyle salak salak ev ararken o kadar salak göründü ki gözüme söylemeden edemeyeceğim. neyse ben esas konuya geleyim: fragman. bir sonraki bölümün fragmanı ar yu faking kidding miy? nooldu lan? biri vuruldu o kadarını anladık da, fi'yi bu kadar şoka sokacak ne olabilir? daha doğrusu kim olabilir? çocuklardan biri mi vuruldu, ya da vurdu? what the hell?! çok gıcık oldum var ya kelimeler yetmez. yok öteki kız hamileymiş de bilmem ne bunlar önemli değil, o işler çözülür, maşallah bu ailede herşey problemli ama bu olay ve emmy rossum'un yüzündeki hassiktir phantom öldü ifadesi beni benden aldı. ayrıca da kızın doğum yapacak olması biraz erken olmadı mı yahu? zaman algım da bir kayma oldu bak ben bunu söyliyim. şimdi efendim bölümün olaylarına tekrar zıplarsak, sheila ile jody'nin birlikte olmasına hiiiiç şaşırmadım. belliydi yani o kadar bakışmadan. ama jody'nin şu şarkıyı, dur neydi hatırlayacağım, hah, kiss from a rose galiba adı, çalması. allahıııııııım, gülmekten ölüyorum ne zaman çalsa. kızımızın adını unuttum ama yüzündeki o iğrenme ifadesi gerçekten beni öldürüyor. hele de bölümde sheila'nın biraz meşgulüm demesi filan çok iyiydi. ha bir seksten diğerine geçersek, frank ve monica. yemin ederim bu kadar yakışmayan ve rezillikleri bu kadar yakışan bir çift görmedim ben. çok iğrençsiniz lan. iğrendim cidden sizden. mıç mıç ağız ağıza olmanız filan. ay allahım beni benden aldınız. bundan sonra diziyi izleyip, william h.macy'nin eli yüzü düzgün bir filmini izleyeceğim, katıldığı törendeki smokinli haline bakacağım. gerçekten lynette'ciğimle beraber olması gerçeğini seviyordum ama bu aralar fazla geliyor galiba. neyse efendim bu dizide o kadar çok kriz yaşayacak birşey yoktu. geçiyorum.
Spartacus: ilk yorumum hala spartacus olan adamı sevmemek yönünde. hele bir de gannicus gelmişken hiiç şansı yok. neyse devam edelim bölümün olaylarına. sedullus'un yüzünün çeneden alına dikey bir kesitle ortaya saçılması neydi yahu? öyle birşey mümkün mü bir doktor arkadaştan haber bekliyorum resmen. çene çok kuvvetli bir kemik değil mi? gerçi gannicus'çuğum da sezon finalinde sanırsam adamın birinin literally ağzını yırtmıştı ama bu çok kötüydü valla. beyinler meyinler vıcık vıcık, pek hoşuma gitmedi. ama çok fazla duvara çarpma sahnesi vardı, gözden kaçmadı. bazen üşeniyorlar heralde. yalnız şunu da söylemeden edemeyeceğim, kan çok cıvık görünüyor. otorite değilim ama sanki daha yoğun olması lazım gibi hissediyorum. neyse. gelelim crixus cephesine. ay yarabbim naevia çok çirkinsin. yani her gün her dakika bunu söyleyesim geliyor, öyle böyle değil çok çirkinsin kızım. beni benden aldın. crixus'un da saçı uzamış, kısaltsın yine, ben öyle çok seviyorum. böyleyken naevia kuzusu gibi görünüyor. gerçi adamın boğazına sarılaraktan yine kalbimi fethetti. spartacus'un kankası. adını hatırlamıyorum. ama lütfen mal dostlarını alıp ortamı terket. zaten senin ayrı bir ordun varmış galiba, bir an önce bi siktir git allah aşkına. senden de, mıy mıy sevgilinden de bıktım bir bölümde. gelelim gannicus'a. bölümün sonunda beni şaşırttın bebeğim. gerçi sen beni hep şaşırtıyorsun maşallah. seviyorum ben seni. ama öyle gerizekalı kızlar gibi ay çok yakışıklııağ şeklinde değil. onurlu ama zaafları olan insan modelisin. spartacus gibi her boku doğru yaparım havaların yok, bu bağlamda seni mümkün görüyorum. yalnız sen bizim lucretia'nın oyununu anladın mı, yoksa bu şekilde mi anlaştınız (hiç sanmam, kadın illiythia'yı seviyor malum) olayın nedir evladım? kendi kendinin başını yakman beni benden aldı. ayrıca da o fahişe kızı görünce bir üzüldün bir üzüldün ki valla içim acıdı. şu an benim için en bomba kişiye geldi sıra. ashur. ashur allah seni kahretsin, geber de kurtulayim. ya da ölme, ben seni ellerimle boğucam pezevenk herif! saç sakal gitti üzerine bi güzellik geldi ama götün tekisin lan. kırmızı peruklar almak filan ne öyle? bu zeyna seni çiğ çiğ yiyecek ya dur bakalım, o günleri göreceğiz inşallaaah! hani pislik karakterin tekisin tamam da, yüzünden gözünden akıyor pislik ben böyle şey görmedim. ve dizimizin lucretia'sı ama benim hitap bağlamında kolay olsun diye zeyna diye seslendiğim kadın. ya bu kadın beni üzüyor, bu kadın beni sinirlendiriyor, bu kadın beni korkutuyor. ashur'un yatağında boşluğa doğru bakarken ne kadar üzüldüm sana anlatamam. kadın kendinden iğrenirken ben ürperdim yani. çok üzüldüm yahu. batiatus'u seviyordu ne de olsa. bir de ashur gibi biri tarafından kullanılıyor olmak, ona tabi olmak resmen ben kendimden iğrendim ey dostlar. öyle boş boş bakarken bir plan program sezdim ama böyle çılgın birşey beklemiyordum. tabi gannicus'un başını belaya sokma planları yaparken beni sinirlendirdi ama yine de teşekkür ederim kendisine. çünkü bu kadın olmasa kirli çirkin kölelerin savaşları dışında bi bok olmayacak dizide. dizinin sonuna doğru illythia'yla konuşurken de hüzünlendim bu arada. tabi bi yandan ona da üzüldüm. adı da çok komplike birşey yazmak için ama thia diyeyim kısaca. kadın daha fazla dayanamiciim, atliyciim aşağıya dedi, üzerine zeyna ben de gelirim dedi ya, pek bir içime oturdu benim. kadının çaresizliğini bu derece yakından görmek kalbimi kırdı. tabiki de zeynanın intihar edeceğini düşünmedim ama bileğini kesip bu kan oyununu yapacağını düşünmedim düşünemedim eteğini aç deyinceye kadar. bir de kollarını bağlamış filan. ay aferim kız, iyi dostmuşsun demek istedim yani. yalnız en sonda thia glaber'a söyleseydi zeynanın planını, gerçekten kalkar, sete gider, iki tokat atar, geri dönerdim. aaa bu arada thia'dan bahsetmişken şunu da söyleyeyim: glaber sen neydin ne oldun ezik? kendini bi bok sanıp, adam öldürüp, asker elde etmeler, kayın pederi boğmalar filan nedir yani! bir baktık glaber o sümüklü halinden çıkmış, çıplak yatan adam modlarında. ay yıkıl karşımdan allah aşkına. hele de ehiehi kızla yatıp kalkacağını zaten dizinin başından anladıydık. kız sürekli aranıyor sürekli aranıyor. bir salak ifadesidir gidiyor ki gırla ooooo. yani inşallah askerlerin seni boğar da defolur gidersin gözümün önünden. peh.
walking dead: yok artık lebron james demek istiyorum. gerçekten. allahım ya hepsi ölsün, ya bu dünya kurtulsun zombilerden derken ölen herkesin zombi olması nedir lan!?!?!??!!!?! bu travmayı bana yaşattınız ya alacağınız olsun. sinirlerim oynadı. çok korkuyorum şu an! böyle bir şey mümkün mü bilmiyorum, gerçi otuz milyon korku filminde varsa mümkün olabilir gibi ama var ya düşünmesi, hayal etmesi filan kabus. başımı delicesine sallayıp git git diyeceğim bir kabus hem de. şimdi efendim bu hafta dale'in cenazesi vardı. bla bla bla diyeceğim kendisi için. pek de götümde değil açıkçası. vıy vıy konuşup sündürüyordu konuyu. ama glenn'le andrea'nın karavan başındaki sahnesi hoştu. shane'in bu psikopatlığı da beni benden alıyor bu arada. siktir git yani shane. gerçekten. true hero, muhteşem asker, aile babası pozlarından fenalık gelmişti zaten. dileğim kabul oldu shane öldü efendim. rick (the ben çok etiğim, her boku düşünürüm öyle hareket ederim yeyy ailemden önce insanların güvenliği bıdı bıdı) shane'i bıçakladı. zaten fark etmiştim ben elini arkasındaki bıçağına attığını. zaten shane had it coming yani. daryl de çaktı bence durumu. gerçi yine o çocuğun iz miz olmadan bööyle uyanması korkunçtu. yani öldün mesela ecelinle, zombiye yaratığa insan dışı bir şeye dönüşmemen imkansız. çok korkunç lan bu düşünce. ölmeden intihar mı edicen? neyse. gelelim carl'a. allahım carl sen ne gerizekalı bir tipsin?!?! ruhumuzu darladın. artık nevrozlarından kurtul, ya da en azından bizi rahat bırak yahu. yok benim yüzümden de bilmem ne. whatever. geç bunları. en sonunda shane'i öldürdün tebriks. bravo. şimdi geliyorum grimes ailesinin eziklikte, gerizekalılıkta, mallıkta, aptallıkta birincisi lori'ye. lori sen nesin anam? senin için bu dünyada bir kelime yok bence. gittin çocuk kimden bilmiyorum emin değilim dedin. bir de teşekkür ettin filan durduğun yerde. oldu olacak bacağını açıp gel üstüme kon diyeydin. sen demedin mi rick'e bu adam tehlikeli ailemize göz koydu diye? ne demeye böyle bir konuşma yapıyorsun o zaman mal mısın? allahım şu an kelime bulamıyorum gerçekten sana. zaten doğurucam da doğurucam diye tutturdun. insanlar sana birşey demiyor ama ben dayanamayıp söyleyeceğim: zır zır ağlayaack o bebek. zombiler sese geliyor helloooooo?! sen o çocuğu boğarsan nazi filmlerindeki gibi, bir de onun depresyonlarını yaşarsan artık götümü açıp balkonda gülücem yeminlen. ayranınız yok içmeye, tahtırevanla gidiyorsunuz sıçmaya kızım. use protection. wear condom demek istiyorum size. kaç yaşındasınız siz rick'le? sorumsuz musunuz? bir de mal gibi hap alıp çocuk düşürmeye kalktın! ölüp geberip gidicen sonra senin ölümünden sonra 10 sezon rick'in depresyonuydu, insanlıktan çıkmasıydı, carl'ın nevrozuydu çekip durucaz! allahım bunlara akıl fikir ver gerçekten. a bir de o çiftlikten çıkın artık. ilk sezon 6 bölümdü ben korkudan sıçmıştım. tanklar, atlar, şehir dolusu zombiler vardı. ne lan bu 10 bölüm mü nedir götü devirip yatıyorsunuz? bakıp öğrendim şimdi 12 bölüm olmuş. artık bıktım sizden. gerçekten bu hazıra konmanızdan da, hershel'in nur yüzünden de bıktım! haftaya sezon finaliymiş bir de. utanmadan tüm sezon yattınız şimdi zombi atağı mı yapıcaksınız sezon finalinde?! hay götünüze girsin o zombiler. bütün sezon çatladık, son dakkada meraktan öldürün. hatta daha da iyisi kimin öldüğün bilmeden mal mal bekleyelim tüm yıl olur mu? gerizekalılar. kızdım bak şu an yine.
yer gök aşk: dizi tarihimin en acıklı bölümlerinden birine geçmeden önce bir de şu diziye değineyim de tam olsun. valla biz geceye önce bir osmanlı hikayesi kıyam'la başladık. çok ezik bir dizi baştan söyleyeyim. yani haremde olay olmadan, kadınlar peçelerini açıp yüzünü göstermeden bu dizi çekilmez. türkan şoray için izledim ben ama türkan şoray'ın da yüzünde bir değişilik var sanki. gerçi tam sultan olmuş da yine de, bir şey var, sanki bir müdahale ama uydurmayayim, bana öyle geldi. lamia -aslı tandoğan'ın bizim ailede sonsuza dek lamia olarak anılacak olması- çok güzel olmuş. siyah saç kabadayı'da da iyiydi. ama burada çok farklı ve güzel olmuş. dönem kostümleri çok güzel göstermiş kendini. hele de o sürmeler filan baya beğendik. tolga karel de allah için güzel çocuk. ama dedim ya, böyle geçmez bu dizi diyerek yer gök aşk'a döndük başlama saatinde. valla ben diğer anlattığım dizileri izlediğimden çok bakamadım. ama hamiyet tutuklandı. bade amcaoğluyla yattı. münevver bir lay lay lom havalarında anlamadım dur bakalım. havva da alışverişe filan çıktı, çok şükür hayatını yaşamaya başladı. yusufun sümsük hallerine hiç dikkat etmedim valla. ama en sonunda şöför yılmaz'a havvanın kendisini burçak olarak tanıtması beni benden aldı. bak havva, yusuftan intikam alıcem diye oyun yapıcaksın anladık. ama sonra hep aşık oluyorsun. sonra vay yalan söylediiiin diye herşey bombok oluyor. kendine gel. ya aşık olma, ya da düzgün anlat hayatını bu kadar komplike hale getirme evladım. ayrıca da yılmazı seviyoruz biz. üzme çocuğu. aa bu arada biz sizle tanışmıtık kısmındaki flashback çok güzeldi. biz teeee o sahneyi izlerken kızın gözlerine bayıldık, ay bu çocuk bunu unutmaz dediydik. hakikaten de bu güzel ayrıntıyı unutmamışlar. aferim. dedim ya, arasıra baktım yer gök aşk'a. o yüzden direk tarihin en acıklı dizi bölümlerinden birine geçiyorum şu an. bile bile lades: desperate housewives.
desperate housewives: ne kadar depresyona girdiği şöyle anlatmak isterim öncelikle: yukarıdaki yazıları yazarken aerosmith dinliyordum. dinliyorken çata çata, söylene söylene yazıyordum. kızgın kızgın yazıyordum. tuşlara basıp geber lan yazarken gerçekten istiyordum. hatta dün dizilerimi sıraya yanlış dizdiğim için kana susamıştım. tabi bu kadar deli değilim. susamadım elbet de artık bir olay olsun, saçmalıklar yaşanmasın istiyordum. ama bu kısma geldiğimde aerosmith'i bırakıp adele'den don't you remember açtım. çok mutsuzum sayın seyirciler. kahroldum öyle böyle değil. lynette ne kadar kırıldı gördünüz mü? yani tom sen benim rock dediğim insandın şu dizide. o orospu kız arkadaşın ne kadar kırdı lynette'i. lynette tabi duraksar yani. kaç yıllık kocasıyla arasına girildiğine inanıyor. kolay değil. yani böyle olmaz gençler. mutsuzum. lynette'in mutlu bitirmesi gerek bu diziyi. kadın neler yaşadı ya! kanser olduğu bölümler, gabriel'in anlattığı o hikaye, ellerini tutup sen gidersen bir daha gülümseyemem demesi ay allahım ne kadar acıklı dönemlerdi yarabbim. sonra gabriel'e geliyorum. ya bu böyle olmaz. kadın mutlu olsun bir kere de ya. tamam carlos'un rehab'den değişmiş bir adam olarak çıkacağını biliyordum. ama kendi hesabını dağıtmak nedir ya gerizekalı carlos! tamam seni seviyorum, 8 sezondur favori adamlarımdansın (tom aramızdaki ilişkiyi öldürdü yeminlen) ama böyle olmaz. topla kendini de gabriel herşeyi düşünmüşken biraz rahatlasın. kolay değil yani. bir de tam rahatlamışken juanita'nın pencerelerden düşecek olması neydi öyle? puts in perspective'miş. peh! yemişim sizin perspektifinizi! yürek çarpıntıları, baygınlıklar, fenalıklar geçirdim iki dakikada. reva mı bu? ya mcclutsy'e ne demeli? kanser dizilere dahil edilip bu kadar sündürülecek bir hastalık değil tamam mı? kolay değil. insanın hayatına bir kez girince, bir daha hiçbir diziye filme o aman kurgu bunlar bakışınızla bakamıyorsunuz ve inanın çok fazla insanın hayatında var bu. lütfen karen'ı da bu işe karıştırıp daha fazla parçalamayın. çok üzülüyorum. roy'un söyledikleri, sevdiğini göstermek, son anına kadar yanında olmak beni öldürüyor. ama gerçekten. dağılıyorum. yapmayın. yapma marc cherry. you are better than this. şimdi bree'ye geliyorum. çok şükür kızlarla barıştı görüştü. o baştaki sahne çok tatlıydı. insanın ara verdikten sonra bile dostlarının yanına dönebilmesi öyle güzel ki. bunu ekranda görmek çok tatlıydı. a bu arada dizideki comic relief'ler güzeldi. lynettte'in fotoğraflara girmesi, karen'ın arabanın altına yatması, bree'yi zehirlemesi filan tatlıydı. ama bu iki karakter öyle üzdüler ki beni, yetmedi. gülümsedim. sonra tekrar üzülmeye devam ettim. bu arada orson'un da son bokluğu gözümüzden kaçmadı. dur bakalım hapse girmeden nasıl biticek bu dizi? yani eğer eva longoria'nın dediği gibi her biri silahla kendini çekip vurursa bayılırım. bir daha da ayılmam. hepsinin çoluk çocuğu var olmaz kendinize gelin. bence eskilerin görüntüleriyle harmanlı bir final olucak. neyse. gelelim en acıklı olaya. takip etmez oalydım sheridan davasını. onun haberiyle öğrendim mike'ın öleceğini. her an beklerken bölümün sonunda, tam da öldüğü yerde ölmesi olmadı. moulin rouge gibi. susan'ı hiç sevmem. yıllardır lüzumsuzluklarıyla beni benden almıştır hep. en son işlediği cinayetin resmini yapıp sergiye koyması artık beni benden almıştı. gerizekalı kadın. her hafta beni delirtir. vesair vesair. ama susan bile böyle bir sonu haketmedi. mike'la tam bir closure yapmışlar. herşeyi konuştular. belki susan, renee'yi suçlamayacak, mike being mike diyecek ama umrumda değil. onlar soulmate'ti. mutlu mesut yaşlanmayı hakediyorlardı. yaşanılan onca şeyden sonra, artık evlilikleri mi desem, boşanmaları mı, o kaza mı, böbrek meselesi mi, zach mi yarabbim o kadar çok şeyden sonra artık geçen hafta mike'la lynette konuşurken vay anasını demiştim. ne düzgün adam. olmadı bu. evinin önünde vurulup, tüm hayatını hatırlayıp yere düşmesi, susan'ın wisteria lane'de yankılanan çığlıkları olmadı. renee'nin halini de düşündüm. kahroldum öyle böyle değil. mj var hem. yani susan bir çocuğunu babası olmadan büyüttü. hatta julie'nin dediği gibi o çocuk susan'ı büyüttü. ama mj'in mutlu olması gerekiyordu. yani finale 7-8 bölüm kala bu yaptıkları orospu çocukluğu. artık davayı haklı çıkarmak için mi bilemiyorum ama mike delfino'nun ölümü beni öldürdü. eğer o dava içinse bu, eğer mike'ın ölümü sezonun gidişatına finale katkıda bulunmayacaksa tek dileğim umarım senaristler ölür. öteki haftada cenaze var. mutsuzum. düşünükçe içim acıyor. olmadı bu. hiç olmadı böyle apar topar. olmadı bu kadar mutluyken. herşeyi çözmüşken. birinin kayası olmuşken. olmadı.