Bir onceki gunu (pazartesi oluyor kendisi) dost muhabbbetiyle
kapattiktan sonra, eve gelip son hazirliklar telasi basladi. Iste krakow
hikayeme tam bu noktadan baslamak dogru olacak, ccunku it's been one
hell of a quick run all day. Gece yattigimda saat biri geciyordu ve ben o
esnada her ne kadar uyanabilecegimi bilsem de, uykusuzlugumun
huysuzlugu ve sicak havanin etkisiyle huzursuz bir uykuya daldim. Sabah
ucte alarm calmaya basladi ve uc yirmide kalktiktan ssonra cantalarimi
alip yola koyuldum. Havaalanina dogru yardirirken sahil yolu
koprulerinin kapatilmis olmasi gercegi ve joyturk'un sabah
sacmalamalarina ragmen havaalanina icim kipir kipir vardim. Kontroller pasaport duty free'de bakinarak zaman oldurme cabalarindan
sonra en sonunda mutfaklar acildi ve kahvaltiya oturdum. Hayat bana
guzel be yaa derken daha da guzellestiren birsey oldu, ayri paragraf
acmak sart.
Soz ucar, yazi kalirmis diyorlar. En guzeli ses
galiba. Otelerden gelip bir kere seni buldu mu cinladikca cinliyor
kulaklarinda. Insannoglu seslerin muziklerin onemini pek kavrayamiyor
onlari kaybetmeden ama, tamamen kaybetmek korkunc olsa da, eksik kalmasi
daha da korkunc. Hayal edebildiginiz tum korku, ask, macera
filmlerinden muzigi cikarin bir... Neler oldu? Nasil bir his? Eksik
kaldi mi atamadiginiz ciglik, dokemediginiz gozyasi? Garip bir
huzursuzluk kapladi mi bunyeyi? Iste insan izledigi filmlerin basina
bunlarin geldigini dusununce, sevdigi kisilerin seslerini ozlemenin ne
menem birsey oldugunu tanimlayabiliyor aklinda. Bu sefer icinizi
kaplayan eksiklik duygusu yok, hayir, ama ses size ulastiginda muthis
bir tamamlanmislik hissi geliyor sanki. Yazilari okurken kulakta
cinlayan ses hop diye oturuveriyor bas kosedeki koltuguna. Hele de o
sesin keyfi yerindeyse, o la la diyecegim, zira cumlelerden cok nidalar
anlatir hissedilen sevinci en guzel! Iste bu sabah tam da bes bucuk
sularinda cook uzaklardan bir ses geldi beni buldu dostlar. Dilerim sizi
de bulur ozlediginiz sesler.
Devam ediyorum krakow gunluklerine. Efendim aktarmali geliyorum ben
buraya biraz daha erken varmak icin. Ama bu aktarma beni cok baydi
itiraf edeyim. Havaalaninin yabanciligi (yabancci ulke olmasindan degil
hayir, yasanabilen bir alan olmayisi beni yabanci demeye iten,
terminal'deki very dear tom hanks nasil yasamis pes dogrusu) istanbulda
yerlerde sersefil yatan insanlarin goruntuleriyle kaynasti hiic haz
etmedim. Ustelik bu sefer cidden dil bilgim yoktu. Tamam, herkes
ingilizce biliyor ama, karsindaki tabelaya baktiginda gordugun harfler
silsilesi cok yabanci! Isppanyadan da yabanci! En azindan orda hemen
cozduk dili, burada yok, imkansiz. Neyse efendim ucak yolculuklari da
bitti, indim krakowa. Tum yolculuk uyudugumdan bilgi agaclarin
gecemiyorum hic. Krakowda cok sevgili tur sirketimin ayarladigi ozel
soforum beni aldi ve biz yola koyulduk. Agaclarin, ormanlarin arasindan
banliyo mahallelerine bakarak ilerledi yol. Ne guzel bir hayat o. Oyle
yarebbim, cok ozendim ne yalan soyliyim. Evlerin uzerinden huzur akiyor
sapir sapir. Ufak ayrinti: yola ciktigimiz an sofor bey radyoyu acti,
chris isaak, wicked game ile gozlerimi actim krakow'a, haydi hayirlisi.
Motelime vardim, gayet guzel hersey, esyalarimi ayarladim toparladim,
cantami aldim ciktim. Bu yaziyi su an, saat basinda calmasini bekledigim
hejnal esliginde yaziyorum. Efsaneye gore sehre gelen mogollar icin
uyari amaciyla calinan bu ezgi yarim kalmis ccalan adamcagiz
oldurulunce. Burda hala herr saat basi 4 kere caliyorlar, dort ana yon
icin. An itibariyle kalkiyorum, devamini aksama tamamlar, yarin icin
ayarladigim cilgin iki turun heyecanini da yazarim hem. [...] Biraktigim
yerden aynen devam ediyorum. Butun gun tabana kuvvet temali yuruyusler
gerceklestirdim efendim. Old town dedikleri bolgedeki tum binalarin
onunden gectim icine girdim. Uzun boylu bir muze atraksiyonuna girmesem
de bana yetti bu kadari dogrusu. Hizimi alamayip wawel'e bile ciktim.
Burasi kale, katedral, bahce ne arasan buldugun seylerin oldugu bir tepe
aslinda. Ciktigin zaman gercekten krakow ayaginin altinda oluyor ve
ustelik monarsiler hukum surerken insanin ne kadar kuccuk hissettigi
yuzune carpiyor srak diye. En eglenceli kisim Dragon's Den kismiydi.
Efsaneye gore buralarda bir ejderha yasarmis, kral da onu oldurene
kizini vaat etmis. Bissuru gencler olmus bu yolda ama biri akilli cikip,
ejderhaya sulfur dolu bisiyler yutturmus. Ejderha susayinca icince
sulari icindeki sulfure bisiyler olmus, gaz sismis sismis ve en sonunda
patlamis, and they lived happily ever after diyor krakow kitabim. Iste
bu meshur ejderhanin tutuldugu rivayet edilen ine girdim bugun. Baya bir
merdiven iniyorsun once. Hava soguyor, usuyorsun o derece. Indigim
mekanin fotograflarini cektim cekmesine, ama tek kelimeyle de anlatmayi
bir borc bilirim: merlin. Bildigin john hurt'cugumun seslendirdigi
ejderhanin ini. Tabi oyle yuksek zincirli mincirli degil de doku ayni
inanamadim! Cikisinda bi heykel yapmislar arasira agzindan alev
puskurtuyor, onu da fotografladim turistligime doymiyim. Sonrasinda
nature taxi konseptinde bir bisikletli cocukla anlastim (daha yeni
liseyi bitirmismis, bos durmamak icin yapiyorum bi sure de devam edicem
dedi haydi hayirlisi) beni kazimierz'e goturdu. Burasi krakow'un yahudi
district'i oluyormus efendim. Bilimum sinagoglar ve eski yeni
mezarliklarda durduk durmasina, naziler diger heryeri yiktigi icin
geride kalan en buyuk sinagogu gordum, sasiriyor insan, ufakti malesef,
uzuldum yeniden. Neyse, yarin nereye gidecegimi anlatacagim, o yuzden bu
bolgeyi kisaca gectigimi, gelmeye pek niyetim de olmadigini ama tek bir
cafe icin geldigimi soylemem ayipp sayilmaz. Ben buraya krakow
kitabimda (ispanya gezisinde adini koydugumuz sekliyle bible'da)
okudugum bir cafede oturup birseyler icmek icin geldim, su an bu
yazilari tam da bu kafeden yaziyorum. Barmen ozel bir ickimiz yok ama
klasik polish beer bu var dedigi soguk biram masada, ayaklarimi uzattim,
yanimda haritalar. Burasi, Singer Cafe. Her masanin ustunde bir dikis
makinasi duruyor, her masa dikis masasi. Altinda pedal, demirlerin dize
gelen hizasinda singer yaziyor. Anneannemin dikis masasini kiyamayip
antika bir masa olarak kullanan annemin bir ileri boyutu burasi. Ayagimi
bastigim yer Singer'le dolu. Anneannem dolu... Gorse delirirdi, aaa
bunlar deli olmus diye, ben de kihkih gulerdim ama iyi olmus diye. Iste,
garip bir duygu bu. Paris'ten ve Italya'nin bilimum sehirlerinden ona
getirdigim yuksukler simdi gift shop'larda ignelerin bana batmasini
engelleyemiyor malesef. Elim almak icin gidiyor da, annemin toplayipp
eve getirdigi o yuksukler artik anlamini yitirdi gibi. Ispanya'da,
krakow'da canim aciyor dusununce. Neyse, uzulmemeli simdi.
Anlayacaginiz, Singer'de hem mutlu hem buruk ama accayip ozgurum. Aksama
dogru sehir merkezinde yemek yiyip belki bir gece kacamagi yapma
pplanim var ama cark edecegimi dusunuyorum. Cunku yarin sabah erkenden,
auschwitz-birkenau kamplarina gidecegim, kacirmam soz konusu olmadigi
gibi, gune yorgun baslamak da istemiyorum. Oyle heyecanliyim ki diye
cumleye baslamak istesem de elim ayagim titriyor dusundukce. Izledigim,
okudugum onca hikayenin korkunc basrolleriyle tanisacagim yarin, kanim
donuyor. Sonrasinda bir tuz madeni gezisi de var ama, dogrusunu soylemek
gerekirse hic gozumde degil, ne kadar etkileyici olsa da solda sifira
mahkum gibi bir his var icimde, hayirlisi. Persembe gunune schindler'in
fabrikasini planladim ama yazamayacak kadar heyecanliyim cidden. Biraz
once spielberg'in filmi cekerken kaldigi oteli bile ogrendim, bakalim o
kismi persembeye yazarim. Simdi vakit hareket vaktidir. Eski ve
geleneksel jewish food court'u gorup, old town'a donecegim. Aksamin
havadisleri yatmadan once veya yarinki otobus yolculuguna. [...]
Efendim dun odaya donarak donup, biraz dinlenip disari cikmak dusuncesi
ile dondum. Ama valla sizmisim yea! Gece ucte uyanip, maillerime
kavusup, cevaplarimi yazdim ve beklenen turumu kacirmadigimi gormenin
mutluluguyla yattim yeniden saat dort gibi. Sabah 8.15te uyanip, bucukta
kahvaltiya indim. Devami oteki yazida artik.