10 Ağustos 2012

[8 Ağustos 2012, Krakow.]

Bugun o gun, birazdan auschwitz birkenau kamplari icin yola cikacagiz.

[...] Striptiz club, oto tamirci, hostel ve malikane gibi 4 bambaska konsepti ayni yol uzerinde yan yana gormek mumkun burada yahu! Bir tek bana garipp gelmis olamaz degil mi? Auschwitz'e dogru yola koyulduk.


Yolda rus bir askerin filme aldigi goruntulerle karisik olan bir belgesel izledik, bittiginde kampin kapisindaydik. Simdi tam hatirlayamasam da adi liberation of auschwitz'di. Belgesele ilgi duyanlar mutlaka edinmeli, cok cok etkileyici testimony'ler var. Gozlerim dolu dolu geldim, kulagimda john williams cinliyor dostlar. Yarin da schindler'cigimin muzesini gormek istiyorum artik..


Kampin kapisindayiz, birazdan tur rehberimizle yola koyulacagiz. Ondan oncce genel krakow bilgisi vereyim. Sabah otelimin wifi'i sagolsun kontrol ettigim hava durumunu iyi ki kontrol etmisim! Dun usuyerek dondugum otelde kafam votkali birali herseyli odada sizdiktan sonra (polish vodka,benim kalbimi kazandin aferim) (bi de icki icmeseydim heralde donardim) simdi gunesli aydinlik herkesin kisa kollu gezdigi, yerlilerin beyaz gomlek sortlariyla arzi endam eyledigi 17 derecelik bir havayla beraberiz! Burayi cidden cok sevdim, sooyle ferah feza gezip aksam saatlerine kadar usumeden ates basmadan yurumek gibisi yok cidden. Ultimate turist yorumumu da patlattiktan sonra, artik beklemeye geciyorum. Yazimin devami kamplar hakkinda olacak ruhum kaldirirsa. [...]


Soylennecek hicbir sey yok... Hayir, daha dogrusu, soyleyecek cok sey var bogazimda dugumlenmis, aralarindan kelime secmem neredeyse imkansiz. Bugun, insanligin oldugu gunlere taniklik ettim. Rehberimiz cok iyi bir rehberdi, kelimelerini ozenle sectigi her halinden belliydi. O yuzden bazen onun kelimelerini kullanacagim size. Auschwitz'e vardigimiz ilk dakikalarda oncelikle polonyalilarin tutuklandigini anlatti. Sonrasinda dalga dalga tutuklanmalarin basladigini, en buyuk dalganin yahudiler oldugunu soyledi. Soylediginne gore bu tutuklamalarin sebebi "for something or nothing" Televizyon programlarinda, belgesellerde, filmlerde gormenin ayri bir etki biraktigi dogrudur. Ama odalara girip 2 ton sac gormek, kirik gozluklere, bebek esyalarina, onlarca dis fircasi tras fircasi ve sac fircasina tanik olmak bambaska... Rehberimiz o binaya girmeden once, burada anlatilacak birsey yok dedi, sadece tanik olabiliriz. Kiyafetleri alinan, asagilanan, oldurulen bu insanlarin doldurdugu kampta gunesin eslik ettigi sessizlikte yurumek oyle garip ki. Omzunun ustunden bakmak istiyor, heryeri cift kat sarmis dikenli ve o zaman elektrik verilen dikenlerin arasinda 70 yil sonrasinda bile gozetlendigini hissediyorsun. Krematoryuuma girdiginde, tepedeki su cikacagi beklenilen deliklere bakip, odanin gaz doldugu anda yasanilan dehseti dusunmek bir yana, bugun, insanlarin bu kadar acidan kurtulmak icin kendilerini elektrikli dikenli tellerin uzerine attigini ogrendim. Kampa getirildiginde 70 kilo olan bir kadinin, 25 kilo halini gordum. Bugun, standing cells dedikleri hucrelerde, dort kisinin ayni anda kaldigini, genelde boguldugunu dinlerken bir yandan gozlerim pencere aradi. On bes dakikalik hapishane bodrum kati turunda nefesim daraldi, kendimi disariya zor attim. Anladim ki iceriye girdigimizde duvardaki alevin uzerindeki carpi isareti, anma mumlarini anlatmaya calisiyormus. Oyle cok yer var ki anma duzenlenebilecek, sadece guvenlik acisindan sakincali olanlar isaretlenmis. Tur bittiginde mutsuz, umutsuzdum dogrusu. Derken, Birkenau'ya geldik...


Hayatimda boyle birsey gorecegimi asla dusunmemistim. Dusunememisim. Hafsalam almadi desem ancak anlatir hissettiklerimi, o da belki. Burasi bir hayalet kent. Kulaginizda binlerce binlerce kisinin ayak sesleri cinliyor. 300 tane binadan geriye 65 tanesi kalmis. Yok olan binalarda bulunan ikiser baca, binalarin yerini isaretliyor adeta bir haritaya igneler saplar gibi. Bu yemyesil, hasmetli agaclarin oldugu yer, ttur rehberleri ve binbir dilin sesiyle cinliyor ama, hicbir ses olum sessizligini bozamiyor. Kamplara geldigimden beri kulagimda cinlayan john williams beni terk etti. Cigliklar desem abarti olur, ama agir agir yuruyen derin derin soluyan insanlari duyuyorum sanki. Platformda inen insanlar iki gruba (kadinlar ve cocuklar ile erkekler) ayrilir, fit to work olanlar bir kenara ayrilirmis. Fit to work insanlarin kaydi tutulmus bir tek. Genelde yuzde 25 30 gibi bir kesim fit to work olurmus. Bu yuzden estimation vverebiliyor, kesin rakamlari soyleyemiyoruz diyor rehber. Bunu okumak, izlemek bu bilgiyi kavramaniza yetecek gibi degil dostlar. Orada gorunce anliyorsunuz. Sayim esnasinda sayim gorevlsiine ozel kulube yapilmasi gibi, gaz odalarinda ne kadar kutu kimyasal kullanilacagini belirlemek icin 700 kisiyi secip oldurmek gibi, insanlari soyunma odasinda soydurup tum esyalarindan, altin dislerinden bile faydalanmak gibi binlerce minik minik minik plandan dogan bu cilgin organizasyon dehset verici. Kampa ilk girisimizde 4 tane krematoryum var diyen, birkac burning pit'ten (ormanda kurulmus yanilmiyorsam) bahseden, gozleri bulutlanip sesi titreyen rehberimizin "can you imagine the smell, not smell but the stench in here?" demesi bosuna degil... Yerlerde, tahtalarin uzerinde, kimi zaman tugladan kimi zaman ahsapp binalar icinde insanlarin yasadigi korkunc zulmun sabrimin sinirina damlattigi son damla tuvaletler oldu. Dedim ya, filmlerde izlemeniz yetmiyormus. Rehberimiz "No privacy no dignity" derken dehumanization process boyle yapildi iste diye cumlesini bitirdi. Size hep imagine diye anlattim, ama hayal etmek mumkun degil, ancak tanik olabiliriz, cok degil 67 yil oldu dedi. O devasal alandan ciktigimizda, yapilan anit mezarda dilimiz olmadigi icin sevindim. Kamplara insan gonderen yerler arasinda topraklarimizin olmamasi yersiz bir gurur verdi bana. Yersiz, cunku bu planli yok etmeye karisip karismamak onemli degil artik gozumde. Gaz odalarinin arka binasinda esi ve cocuklariyla yasayan generaller tarih hocamin bir zamanlar dedigi gibi belki de benim komsum gibi insanlar. Dehsete dustum. Son sozum ise soyle olacak: bazi tanidiklarim var. Hitler ve nazi almanyasini asla tasvip etmiyorlar. Ama hitler'in bu derece organize bir mekanizma kurmasina hayranlar. Hayran derken yanlis anlasilmasin, yapilan buyuk katliamin yillarca surmesi, insanlara kendi mezarlarini kazdiracak kadar buyuk yapilan plandan bahsediyorum. Bu planin yapilmasindan degil, yapilabilmis olmasindan. Su kadarini soyleyeyim. Burada, hayran olunacak hiccbir sey yok. Yok. Yok. Yok... Insanligin sonu burasi. Bilinen dunyanin tipki bir tepsi gibi sona erdigi, oluk oluk selaleden bosluga aktigi bir yer. Doganin yavas yavas ele gecirdigi, yenilmis gibi gorunen, ama sinsice insanin icine isleyen bir korku diyari. Burada, hic birsey takdir edilemez. Hayran olunamaz. Sadece unutulmaya calisilir. Unutulamaz. Unutulmamali cunku. Burasi, Auschwitz ve Birkenau. Avrupa medeniyetinin ortasinda, insanligin sona erdigi yer.


Gun bitmedi, daha bir gezi daha var katildigim. Ama bir onceki paragraftan nasil ayirayim bilmiyorum. Gecis yapmak imkansiz gozumde. O yuzden birkac satir araligina katlanacak bu yaziyi okuyan gozler.














Gunun geri kalanina bir tur daha sigdirdim evet. Otele gelip esyalari odama birakip, ayagimin tozuyla bir de tuz madenine gittim. Ay yarebbim 380 basamak indik ilk seviye icin. Evet bodoslama daldim mevzuya ama burasi cok guzel olmakla birlikte uzun uzadiya anlatilacak biryer degil kamplar gibi. Efendim bilimum tuz cikarmaydi, tuzu aktarmaydi yonetmlerini gorduk. Madende atlar bile calisir, geceleri madende yatarlarmis. Ilginc olan yer gok heryerin tuz olmasi! Duvarlar gri tuzla kapli, bazen yerini kristal beyaz tuza birakiyor. Ahsap destekler kalsiyum beyazina boyanmis ki aleve dayanikli olsun. Hava bence mentol kokuyordu, rehberimizin dedigine gore hava tum madende ventile ediliyormus, dolayisiyla farkli odalara giren hava herkese farkli kokarmis. Nasil kokarsa koksun, hava cok faydali bu madende. 100 saat cekersen, bogaz ve cigerdeki tum bakteriyi temizlermis o derece! 3. Seviyede hala senatoryum barindiracak kadar temiz! Aa hersey bir kenara esas bisiyler katedralinden bahsetmeli. Ay yarebbim hersey bembeyaz burda! Avizelerden yerlere, duvardaki kabartmalara zaten hersey tuz tuz tuz! Burasi oyle guzel ki fotograf cekmek icin para karsiligi bir sticker aliyorsun! Tabii bir suru heykel var amator madenciler tarafindan yapilmis, ama kilise bir sahane! Neyse efendim, 138 metreden 50 saniyede yukari ciktik asansorle, bu turun da sonuna geldik. Overall, ilk seviyeye 27 kat, her kat 14 basamak olarak  380, ikinci seviyeye 180 ve totalde 800 basamak yuruduk. 9 seviye varmis ve maden isliyormus (hala, yuhh!) ama oralara inmiyor tabii turist yolu. Magnet'lar bilmemneleri aldim dondum valla. Otele inip biraz yorgun bacaklari dinlendirdikten sonra, su an oturdugum yere geldim: hard rock krakow. Yemegimi yedim, icckimi ictim, istikamet dun gece sizip kacirdigim barlar sokagi. Devami sonra gelecek bu yazinin. Yarin ise schindler'in fabrikasi maceramiz var, haydi hayirlisi.


[...] Barlar sokagina gittim elbet. (yazar bu noktada eksik kısımları bilgisayarda istanbul semalarında tamamlamaya başlar) bible'ımda yazan iki hot spot'ı gördüm. ilki malesef eski çekiciliğinde değildi, adı mı değişti işletmecisi mi bilinmez, hiiiç güvenmedim mekana ortamları terk ettim. ikinci minnoş yer ise ciddi ciddi barlar sokağındaydı. ama öyle bir barlar sokağı hayal edin ki, kafeler sokağı aslında. ama gelen kitle yemeği çoktan halletmiş sadece içki içiyor, masalarda menüler boşu boşuna bekliyor kihkih. tram bar'a girdim. karşısı daha doluydu ne yalan söyliyim. ama bu bar tramway haritalarından mı, kuytudaki arka bahçesinden mi yok sa bana singer kafey, hatırlatan koltuklardan mı bilinmez daha güzel geldi gözlerime. bir süre burada içkimi yudumladıktan sonra turistik alışverişlere devam edip (kart magnet anahtarlık gibi bilimm şeyler) otele döndüm. lobby'de uzunca bir süre oturup kart yazdım aklımda hiçbir plan olmaksızın. odamın iki yan komşusu olan odadaki fikirsiz kızlar resepsiyoniste arkadaşlarını sordular. kız odadan çıkmış, kaybolmuş filan. çıplak ayak garbanska sokağında (otelimizin sokağı evet) kızı aradılar. sonra vazgeçip odaya döndüler. sonra aradıkları kız geldi. onları arıyormuş. benim anladığım şudur ki aranılan kız ayık olan, arayan gevşek kızlar esas bir milyon. lobby'de gülüştük, resepsiyonist çocuk gençlik işte ehi ehi tadında bir espri yaptı, köşede oturan Luis (ya da ispanyolcada nasıl yazılıyorsa artıkın) de ortaya bir laf attı, sohbet başladı. havadan sudan derken şu kadarını söyliyeyim, böyle güzel insanlarla dolu bu şehirden dönerken kalbimi burda bırakıyorum. kıps kıps diye hüzünlendiğimdir. neyse efendim, odaya döndüğümde saat kaçtı bilmiyorum. ama yorgunluk ve mutlulukla kendimi bıraktığım yatağımda sabah altıda gözlerimi açıp pijamalarıma geçtim ve ertesi güne doğru olan 3 saatte de uykuyu seçtim.