Bugun o gun, birazdan auschwitz birkenau kamplari icin yola cikacagiz.
[...] Striptiz club, oto tamirci, hostel ve malikane gibi 4 bambaska
konsepti ayni yol uzerinde yan yana gormek mumkun burada yahu! Bir tek
bana garipp gelmis olamaz degil mi? Auschwitz'e dogru yola koyulduk.
Yolda rus bir askerin filme aldigi goruntulerle karisik olan bir
belgesel izledik, bittiginde kampin kapisindaydik. Simdi tam
hatirlayamasam da adi liberation of auschwitz'di. Belgesele ilgi
duyanlar mutlaka edinmeli, cok cok etkileyici testimony'ler var.
Gozlerim dolu dolu geldim, kulagimda john williams cinliyor dostlar.
Yarin da schindler'cigimin muzesini gormek istiyorum artik..
Kampin kapisindayiz, birazdan tur rehberimizle yola koyulacagiz. Ondan
oncce genel krakow bilgisi vereyim. Sabah otelimin wifi'i sagolsun
kontrol ettigim hava durumunu iyi ki kontrol etmisim! Dun usuyerek
dondugum otelde kafam votkali birali herseyli odada sizdiktan sonra
(polish vodka,benim kalbimi kazandin aferim) (bi de icki icmeseydim
heralde donardim) simdi gunesli aydinlik herkesin kisa kollu gezdigi,
yerlilerin beyaz gomlek sortlariyla arzi endam eyledigi 17 derecelik bir
havayla beraberiz! Burayi cidden cok sevdim, sooyle ferah feza gezip
aksam saatlerine kadar usumeden ates basmadan yurumek gibisi yok cidden.
Ultimate turist yorumumu da patlattiktan sonra, artik beklemeye
geciyorum. Yazimin devami kamplar hakkinda olacak ruhum kaldirirsa.
[...]
Soylennecek hicbir sey yok... Hayir, daha dogrusu, soyleyecek cok sey
var bogazimda dugumlenmis, aralarindan kelime secmem neredeyse imkansiz.
Bugun, insanligin oldugu gunlere taniklik ettim. Rehberimiz cok iyi bir
rehberdi, kelimelerini ozenle sectigi her halinden belliydi. O yuzden
bazen onun kelimelerini kullanacagim size. Auschwitz'e vardigimiz ilk
dakikalarda oncelikle polonyalilarin tutuklandigini anlatti. Sonrasinda
dalga dalga tutuklanmalarin basladigini, en buyuk dalganin yahudiler
oldugunu soyledi. Soylediginne gore bu tutuklamalarin sebebi "for
something or nothing" Televizyon programlarinda, belgesellerde,
filmlerde gormenin ayri bir etki biraktigi dogrudur. Ama odalara girip 2
ton sac gormek, kirik gozluklere, bebek esyalarina, onlarca dis fircasi
tras fircasi ve sac fircasina tanik olmak bambaska... Rehberimiz o
binaya girmeden once, burada anlatilacak birsey yok dedi, sadece tanik
olabiliriz. Kiyafetleri alinan, asagilanan, oldurulen bu insanlarin
doldurdugu kampta gunesin eslik ettigi sessizlikte yurumek oyle garip
ki. Omzunun ustunden bakmak istiyor, heryeri cift kat sarmis dikenli ve o
zaman elektrik verilen dikenlerin arasinda 70 yil sonrasinda bile
gozetlendigini hissediyorsun. Krematoryuuma girdiginde, tepedeki su
cikacagi beklenilen deliklere bakip, odanin gaz doldugu anda yasanilan
dehseti dusunmek bir yana, bugun, insanlarin bu kadar acidan kurtulmak
icin kendilerini elektrikli dikenli tellerin uzerine attigini ogrendim.
Kampa getirildiginde 70 kilo olan bir kadinin, 25 kilo halini gordum.
Bugun, standing cells dedikleri hucrelerde, dort kisinin ayni anda
kaldigini, genelde boguldugunu dinlerken bir yandan gozlerim pencere
aradi. On bes dakikalik hapishane bodrum kati turunda nefesim daraldi,
kendimi disariya zor attim. Anladim ki iceriye girdigimizde duvardaki
alevin uzerindeki carpi isareti, anma mumlarini anlatmaya calisiyormus.
Oyle cok yer var ki anma duzenlenebilecek, sadece guvenlik acisindan
sakincali olanlar isaretlenmis. Tur bittiginde mutsuz, umutsuzdum
dogrusu. Derken, Birkenau'ya geldik...
Hayatimda boyle birsey gorecegimi asla dusunmemistim. Dusunememisim.
Hafsalam almadi desem ancak anlatir hissettiklerimi, o da belki. Burasi
bir hayalet kent. Kulaginizda binlerce binlerce kisinin ayak sesleri
cinliyor. 300 tane binadan geriye 65 tanesi kalmis. Yok olan binalarda
bulunan ikiser baca, binalarin yerini isaretliyor adeta bir haritaya
igneler saplar gibi. Bu yemyesil, hasmetli agaclarin oldugu yer, ttur
rehberleri ve binbir dilin sesiyle cinliyor ama, hicbir ses olum
sessizligini bozamiyor. Kamplara geldigimden beri kulagimda cinlayan
john williams beni terk etti. Cigliklar desem abarti olur, ama agir agir
yuruyen derin derin soluyan insanlari duyuyorum sanki. Platformda inen
insanlar iki gruba (kadinlar ve cocuklar ile erkekler) ayrilir, fit to
work olanlar bir kenara ayrilirmis. Fit to work insanlarin kaydi
tutulmus bir tek. Genelde yuzde 25 30 gibi bir kesim fit to work
olurmus. Bu yuzden estimation vverebiliyor, kesin rakamlari
soyleyemiyoruz diyor rehber. Bunu okumak, izlemek bu bilgiyi kavramaniza
yetecek gibi degil dostlar. Orada gorunce anliyorsunuz. Sayim esnasinda
sayim gorevlsiine ozel kulube yapilmasi gibi, gaz odalarinda ne kadar
kutu kimyasal kullanilacagini belirlemek icin 700 kisiyi secip oldurmek
gibi, insanlari soyunma odasinda soydurup tum esyalarindan, altin
dislerinden bile faydalanmak gibi binlerce minik minik minik plandan
dogan bu cilgin organizasyon dehset verici. Kampa ilk girisimizde 4 tane
krematoryum var diyen, birkac burning pit'ten (ormanda kurulmus
yanilmiyorsam) bahseden, gozleri bulutlanip sesi titreyen rehberimizin
"can you imagine the smell, not smell but the stench in here?" demesi
bosuna degil... Yerlerde, tahtalarin uzerinde, kimi zaman tugladan kimi
zaman ahsapp binalar icinde insanlarin yasadigi korkunc zulmun sabrimin
sinirina damlattigi son damla tuvaletler oldu. Dedim ya, filmlerde
izlemeniz yetmiyormus. Rehberimiz "No privacy no dignity" derken
dehumanization process boyle yapildi iste diye cumlesini bitirdi. Size
hep imagine diye anlattim, ama hayal etmek mumkun degil, ancak tanik
olabiliriz, cok degil 67 yil oldu dedi. O devasal alandan ciktigimizda,
yapilan anit mezarda dilimiz olmadigi icin sevindim. Kamplara insan
gonderen yerler arasinda topraklarimizin olmamasi yersiz bir gurur verdi
bana. Yersiz, cunku bu planli yok etmeye karisip karismamak onemli
degil artik gozumde. Gaz odalarinin arka binasinda esi ve cocuklariyla
yasayan generaller tarih hocamin bir zamanlar dedigi gibi belki de benim
komsum gibi insanlar. Dehsete dustum. Son sozum ise soyle olacak: bazi
tanidiklarim var. Hitler ve nazi almanyasini asla tasvip etmiyorlar. Ama
hitler'in bu derece organize bir mekanizma kurmasina hayranlar. Hayran
derken yanlis anlasilmasin, yapilan buyuk katliamin yillarca surmesi,
insanlara kendi mezarlarini kazdiracak kadar buyuk yapilan plandan
bahsediyorum. Bu planin yapilmasindan degil, yapilabilmis olmasindan. Su
kadarini soyleyeyim. Burada, hayran olunacak hiccbir sey yok. Yok. Yok.
Yok... Insanligin sonu burasi. Bilinen dunyanin tipki bir tepsi gibi
sona erdigi, oluk oluk selaleden bosluga aktigi bir yer. Doganin yavas
yavas ele gecirdigi, yenilmis gibi gorunen, ama sinsice insanin icine
isleyen bir korku diyari. Burada, hic birsey takdir edilemez. Hayran
olunamaz. Sadece unutulmaya calisilir. Unutulamaz. Unutulmamali cunku.
Burasi, Auschwitz ve Birkenau. Avrupa medeniyetinin ortasinda,
insanligin sona erdigi yer.
Gun bitmedi, daha bir gezi daha var katildigim. Ama bir onceki
paragraftan nasil ayirayim bilmiyorum. Gecis yapmak imkansiz gozumde. O
yuzden birkac satir araligina katlanacak bu yaziyi okuyan gozler.
Gunun geri kalanina bir tur daha sigdirdim evet. Otele gelip esyalari
odama birakip, ayagimin tozuyla bir de tuz madenine gittim. Ay yarebbim
380 basamak indik ilk seviye icin. Evet bodoslama daldim mevzuya ama
burasi cok guzel olmakla birlikte uzun uzadiya anlatilacak biryer degil
kamplar gibi. Efendim bilimum tuz cikarmaydi, tuzu aktarmaydi
yonetmlerini gorduk. Madende atlar bile calisir, geceleri madende
yatarlarmis. Ilginc olan yer gok heryerin tuz olmasi! Duvarlar gri tuzla
kapli, bazen yerini kristal beyaz tuza birakiyor. Ahsap destekler
kalsiyum beyazina boyanmis ki aleve dayanikli olsun. Hava bence mentol
kokuyordu, rehberimizin dedigine gore hava tum madende ventile
ediliyormus, dolayisiyla farkli odalara giren hava herkese farkli
kokarmis. Nasil kokarsa koksun, hava cok faydali bu madende. 100 saat
cekersen, bogaz ve cigerdeki tum bakteriyi temizlermis o derece! 3.
Seviyede hala senatoryum barindiracak kadar temiz! Aa hersey bir kenara
esas bisiyler katedralinden bahsetmeli. Ay yarebbim hersey bembeyaz
burda! Avizelerden yerlere, duvardaki kabartmalara zaten hersey tuz tuz
tuz! Burasi oyle guzel ki fotograf cekmek icin para karsiligi bir
sticker aliyorsun! Tabii bir suru heykel var amator madenciler
tarafindan yapilmis, ama kilise bir sahane! Neyse efendim, 138 metreden
50 saniyede yukari ciktik asansorle, bu turun da sonuna geldik. Overall,
ilk seviyeye 27 kat, her kat 14 basamak olarak 380, ikinci seviyeye
180 ve totalde 800 basamak yuruduk. 9 seviye varmis ve maden isliyormus
(hala, yuhh!) ama oralara inmiyor tabii turist yolu. Magnet'lar
bilmemneleri aldim dondum valla. Otele inip biraz yorgun bacaklari
dinlendirdikten sonra, su an oturdugum yere geldim: hard rock krakow.
Yemegimi yedim, icckimi ictim, istikamet dun gece sizip kacirdigim
barlar sokagi. Devami sonra gelecek bu yazinin. Yarin ise schindler'in
fabrikasi maceramiz var, haydi hayirlisi.
[...] Barlar sokagina gittim elbet. (yazar bu noktada eksik kısımları bilgisayarda istanbul semalarında tamamlamaya başlar) bible'ımda yazan iki hot spot'ı gördüm. ilki malesef eski çekiciliğinde değildi, adı mı değişti işletmecisi mi bilinmez, hiiiç güvenmedim mekana ortamları terk ettim. ikinci minnoş yer ise ciddi ciddi barlar sokağındaydı. ama öyle bir barlar sokağı hayal edin ki, kafeler sokağı aslında. ama gelen kitle yemeği çoktan halletmiş sadece içki içiyor, masalarda menüler boşu boşuna bekliyor kihkih. tram bar'a girdim. karşısı daha doluydu ne yalan söyliyim. ama bu bar tramway haritalarından mı, kuytudaki arka bahçesinden mi yok sa bana singer kafey, hatırlatan koltuklardan mı bilinmez daha güzel geldi gözlerime. bir süre burada içkimi yudumladıktan sonra turistik alışverişlere devam edip (kart magnet anahtarlık gibi bilimm şeyler) otele döndüm. lobby'de uzunca bir süre oturup kart yazdım aklımda hiçbir plan olmaksızın. odamın iki yan komşusu olan odadaki fikirsiz kızlar resepsiyoniste arkadaşlarını sordular. kız odadan çıkmış, kaybolmuş filan. çıplak ayak garbanska sokağında (otelimizin sokağı evet) kızı aradılar. sonra vazgeçip odaya döndüler. sonra aradıkları kız geldi. onları arıyormuş. benim anladığım şudur ki aranılan kız ayık olan, arayan gevşek kızlar esas bir milyon. lobby'de gülüştük, resepsiyonist çocuk gençlik işte ehi ehi tadında bir espri yaptı, köşede oturan Luis (ya da ispanyolcada nasıl yazılıyorsa artıkın) de ortaya bir laf attı, sohbet başladı. havadan sudan derken şu kadarını söyliyeyim, böyle güzel insanlarla dolu bu şehirden dönerken kalbimi burda bırakıyorum. kıps kıps diye hüzünlendiğimdir. neyse efendim, odaya döndüğümde saat kaçtı bilmiyorum. ama yorgunluk ve mutlulukla kendimi bıraktığım yatağımda sabah altıda gözlerimi açıp pijamalarıma geçtim ve ertesi güne doğru olan 3 saatte de uykuyu seçtim.