17 Ağustos 2012

[CQD.]


Öncelikle titanic’le ilgili öğrendiğim çılgın bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Geçenlerde bir sohbet esnasında da yazmıştım hatta. Efendim şimdi sizi alıp titanic filmine götürmek istiyorum. Gemi buzdağına çarpmış, tüm water tight kapılar kapatılmıştır. Sevgilifirst officer murdoch derin bir nefes alsa da işler hiç de yolunda gitmemektedir. Gemideki sarsıntıyı hisseden çok sevgili Thomas andrews (kendisi geminin baş mimarı oluyor) geminin planlarını (blueprint denilir bunlara) alıp kaptan köşkünde soluğu alır. Konuşurlar, çirkef Bruce ismay “but this ship can’t sink!” nidasını atar, ama thomas’ın yüzündeki kederli ve endişeli ifade bir an için öfkeye döner. “i assure you she can sir. And she will. It’s a mathmetical certainty. İn 2 hours, all this will be at the bottom of the Atlantic. Titanic will founder.” Kaptan pompaları çalıştırıp zaman kazanmak ister. Ama pompalar sadece birkaç dakika kazandırabilir. Çünkü gemide 10 metrelik bir yarık vardır. Velhasıl, kaptan önce kadınlar ve çocuklar demeye 10 dakika kala, telsiz operatörlerinin odasına girer. Bu odaya barcelona’da tanık olup, gözlerim dolu dolu izlemişliğim var dostlar. Harold phillips galiba bir officer’ın adı, diğierini tam hatırlayamadım. Bu iki adam, o zamanın genius hacker’ları desek abartmış olmayız. Marconi (telsiz) operatörü olmak için dakikada 24 kelime geçebilmek gerekliyken (mors alfabesiyle bien sur) asistan 28, şef 37 kelime geçme kapasitesinde olağanüstü insanlardır. İşte kaptan bu ikilinin odasına girdiğinde geminin burnunda battığını, yardım beklediğini, gelebilecek olanların gelmesi gerektiğini söyler. İkili birbirine bakıp CQD göndermemizi mi istiyorsunuz sir derler. Evet diye onaylar kaptan. Marconi odasından çıkar. O ana kadar anakaradan günlük haberlerin alınıp, baskı odalarına aktarıldığı (birinci sınıflara dağıtılmak üzere gazetelerin derlenmesi amacıyla), yolcuların mesajlarının gönderildiği ve 14 nisan’da gemi son kez gün ışığını gördüğünde 7 adet buzdağı uyarısı almış olan bu oda  titanic’in ölümünün belki de ilk kez dış dünyaya ilan edileceği oda oluvermiştir. İşte bu iki adam telsiz sinyalinin ulaşabildiği heryere mesaj yollarlar dakikalarca. gemiler uzaktır, gemiler karanlıkta, gemiler sessiz. sonra bir cevap gelir, "geliyoruz" der carpathia. sıcak su, oda ısıtması ve bilimum sistemlerini kapatıp tüm gücünü motora veren ve buzdağlarının arasından geçen carpathia -titanic'in şirketi white star line'ın en büyük rakibi cunard line'a ait bir gemidir kendisi- saat sabaha karşı dörtte vardığında artık olan olmuştur. işte size CQD'nin öyküsünü anlatacağım dostlar.

KRakow havaalanında bulduğum -bulduğum demek istemiyorum, çünkü çat diye karşıma çıktı aslında, titanic'le bir bağım olduğunnu boşu boşuna söylemiyorum ki...- kitapta titanic'in yapım aşamasıyla birlikte bilmediğim ayrıntıları, öyküleri okuyorum. bunlardan biri de CQD'nin denizcilikteki anlamı.

sanıyorum almanya'da bir konferans yapılıp SOS uluslararası yardım sinyali olarak belirlenmeden önce bu sinyal kullanılıyormuş. SQ kısmı "Seek You" dan gelip, ne işle uğraşıyorsanız bırakın ve beni dinleyin demekmiş. D ise distress'i simgeliyormuş. geçen günkü sohbet esnasında da dediğim gibi, bu nasıl romantik birşey farkında mısınız? 

çocukken gemilere neden "she" dendiğini düşünmüşümdür hep. maiden voyage'dan bahsedilir mesela. hatta öle bir karmaşaya sebep olmuştur ki bu durum bende, ortaokulda bir kompozisyon (o zaman essay demezdik evet) yazmıştım da hocam düzeltmişti "it" diye. neden olduğunu teknik açıdan bilmesem de gemilerin dişi olmasını kabul ediyor ve hatta anlıyorum artık. bambaşka sularda yolculuk yapan bu mekanik insanlar, karanlığa fırtınaya bilinmeyen rotalara adım atmış tarih boyu üzerinde onlarca mürettebat ile. yıllarca mürettebat arasında kadının olması uğursuzluk sayılmış hatta. şimdi düşününce, bu kadar erkek arasındaki tek dişinin tahtını kaptırmamak istemesi diye düşünebiliriz mesela. ama bence daha da temel bir noktada şuna inanıyor gibi gibiyim: erkeklerin böyle maceralara atılması çok şaşkınlık yaratmıyor bende. bir kadının bilinmeyene, dalgalara, özgürlüğe yolculuğu takdir edilesi esas. hayır yüzyıllar süren kadının inferior olması algısı da değil bendeki. sadece, insan kendi hemcinsini her zaman daha cesur buluyor sanırım. işte böyle bir "dişi"nin okyanusun ortasında herşeyi bırakın, beni dinleyin diye bağırması, ısrarla aynı kelimeleri söylemesi "ingiliz hastadaki macar ninni" hüznü, almasy'nin "I'll be back" umudu ve "ownership" öfkesi arasında bir çığlık gibi geldi bana. sorrow in romantizm tadında. 

bir de ufak o zamanın genius hacker'larına özgü bilgi vereyim. iki adam birbirlerine bakıp SOS mesajı mı versek acaba diyorlar. çünkü SOS daha yeni kabul edilmiş. ve "bu mesajı vermek için tek şansımız bu olabilir" SOS mesajı da geçiyorlar belki de denizcilik tarihinde ilk kez, bu konuda kaynaklar biraz çelişkili. işte barcelona'daki telsiz operatörü odasına baktığımda ayaklarını bastıkları zemin sulara gömülürken  bu iki adamın birbirine muzipçe baktığını, ellerindeki muhteşem makinadan son kez faydalandıklarını ve sonra o muzip bakışın yerini hüzne bıraktığını gördüm. senior officer o gece sulara karıştı. sadece asistanı kurtuldu ve titanic'in batışıyla ilgili tanık ifadesine başvuruldu. bir daha gemiye bindi mi bilinmez. ama bir kere denize çıkan, bir daha denizden geri dönemez derler. inanıyorum.