Schindler'in fabrikasinin onundeyim, 5 dakika icerisinde tur baslayacak,
ne kadar mutlu oldugum hayal edilemez. Karsimdaki yer buranin kafesi
saniyorum, cam duvarlarinda filmden kareler var, spielberg'le liam
neeson konusuyor mesela bir tanesinde. Digerinde schindler alman
askerleriyle beraber. Bir digerinnde ise isci kadinlarla schindler
fabrikanin onunde fotograf cektiriyor. Hayalle gercek arasinda, gercege
daha yakin bir yer burasi. Onumdeki kocaman el arabasinda paslanmis
metaller duruyor, levhalardan amaci bilinmez halkalara kadar, kap kacak
hersey var. Iceri giriyorum su an. [...]
Efendim fabrikanin icinde cok gorulmesi gereken vaaaauv dedirten bir sey
yok. Daha dogrusu fabrikaya dair birsey yok, kutularda, cam fanuslarda
emaye kap kacak goruyorsunuz. Peki bu muzede ne var derseniz olay soyle:
isgal altinda krakow muzesi yapilmis burasi. Iceri girdiginiz andan
itibaren bir mizansenin icine dusuyorsunuz. Tren peronlari, ghetto'nun
duvarlari, ucak sesleri, sinagoglardan yukselen dualar, tel orgulerle
cevrilmis alanlar ve cigliklarin yukseldigi hapishane kapisini bir guzel
yerlestirmisler. En etkileyici kisim ise insanlarin yazdigi anilari
okumak. Bu kisiler arasinda 8 yasindaki Roman Polanski de var ustelik.
Bu kismi hizlica gecmek istiyor, gecemiyor, bogazdaki dugumu yutmaya
calisiyorsunuz ama nafile. Schindler'le ilgili ayri bir bolum var tabii.
Onun esyalari, masasi, o isimlerin yazildigi meshur daktilo hep burada.
Duvardaki yazilari okurken su dikkatimi cekti mesela: oscar buraya bir
kahraman olmak icin gelmedi, o da herhangi bir girisimciydi. Sonrasinda
polonya'da olanlari gorunce isin boyutunu anlayip olabildigince yardim
etmeye karar verdi. Bu kisim oyle insan, oyle guzel yazilmisti ki,
innsan etkilenmeden edemiyor. Emayeden bardagimi magnet'imi aldim ciktim
sayin seyirciler.
Gezinin bu noktasinda bir kampa daha gittim. Ama kamp dedigime bakmayin,
ortada hic bir kalinti yok. Bir heykel var kocaman, iki tane ufak
mozole gibi yapilmis yapi, hepsi bu. Nazilerin geri cekilirken tum
kanitlari ortadan kaldirmak adina herseyi yok ettigine bir kere daha
inandim. Oyle garip ki, baba ogul arazi bisikletine binmeye gelen
aileler var burada, ucurtma ucuran bir kiz cocugu, bebek arabasiyla
gezmeye cikmis bir anne. Doga geri kalan son beton izlerini silerken,
sessizligin ortasinda ayri bir cagda bambaska yasamlar suruluyor iste.
Anliyorsunuz. Bir zamanlarin yokluk sefalet ve aclik simgesinin
yerlerinde, biraz kapaklari, kirik camlar var geceden kalma, aileler var
gun isidiginda...
Simdi gunun macerasini anlatiyorum gencler. Allahim bu kamptan cikip
basladim yurumeye, hedefim otobus yolculugu. Ama bendeki haritanin
otesindeyim. Duragim haritada gorunmuyor, imagine! Neyse efendim,
duraktaki kizlarin soyledigi otobuse bindim,n otobus kendini daga bayira
banliyolere vurdu. Tren yolunu gorur gormez indim, bir baska duraga
gecmeliymisim, ikinci otobus turu! Indim, arkadas kimse ingilizce
bilmiyor bu ezik yerde. Cidden, bilmiyor! Mal mal bakiyor suratima
(ofkelendim evet) ezik! Neyse, oto tamirciden cikan bey abiyle konustuk
tarif etti. Tramvaya bindim, otobus aktarmasi yaptim ve istedigim
meydana geldiiim!
Bu meydanda 50 tane sandalye var. Neden? Cunku burasi yahudilerin
kamplara yollandigi yer ve yolcu edilen binlerce kisinin varligini bu
sekilde hatirlamaya karar vermisler. bir tane de kosede eczane var, yola
cikanlar son kez burada tibbi yardim alabilirlemis, hep gizli gizli
yurutulurmus bu yardim, onun da binasini gordum. Evet, hepsi bu. Sadece
bunu gormek icin geldim buraya. Pisman miyim? Hayir asla! Toplumun
hatirlamaya adeta yemin etmis olmasi harika! Auschwitz'i gezerken
rehberimiz hep polonya diye bir devletin o zaman varolmadigindan
bahsetti. Bizim isimiz degil der gibi, biz izin vermedik, biden kaynakli
der gibi. Ne olursa olsun, hatirlamak sart, hatirlamaya karar vermek
bile takdir edilesi.
Sonrasindaki yardirmacayi size soyle anlatayim: bu meydanda taksi
duraginin oldugu yerde taksi maksi yok. Gecen taksi zaaten yok. 25
dakika sonra sehir merkezinde olmaliyim, post office'den pul alip
kartlarimi atmaliyim ki ucagi kacirsam da aticam orasi kesin, sonra da
otele yardirmaliyim. Yarebbim arac yok! Derken city tour golf
arabalarindan biri koseyi dondu. El kol hareketi filan, durdu cilgin
amca. Pazarlik mazarlik yapildi ve once bir post office'e sonra da otele
goturmeye anlastik. Post office'de isimi hallettim hemen, cunku
kartlarimi teee dun geceden hazirladiydim, ama araca dondum, adam sizin
otelin sokagi nerde dedi! Ulen sehir merkezine git sen, ordan tarif
edicem diyorum, hop!, yanlis yola girdik. Ama tabii ki de sehrin eskiden
krallarin girdigi girisine kadar yuruyup gezdigim yurudugum icin buldum
yolu ve kendimi otele cikarttim. Adam yavaslayinca filan atarlandim,
hadi ama soforum geliyor diye, ay bir gorseydiniz tam monserligin
doruklarindaydim! Indim arabadan, cok tesekkur ettim, adam the boss
happy I am happy dedi, gulustuk ve lobiye girdim. The cok tatli sarisin
ingilizceyi az cok bilen soforum beni bekliyordu. Muhabbet saka espriler
yapildi, krakow'a tekrar gelmem gerektigi konusunda baskilar
hissedildi, gulumsenildi ve alana vardim. Simdi valizimi coktan vermis
sekilde yanimda bos karton ccay bardagimn cantamda titanic'in yapim
asamasiyla ilgili bir kitap (kitapcida buldum havaalanindaki, harika
degil miii? Resmen beni buluyor bu gemi, daha ne diyim!) gunceleri
tamamliyorum.
Krakow, ben golf arabasinda son turlari yaptigimdan beri yagmur ciseler
halde. Bana veda ediyor diyecegim ama veda da sayilmaz bence.
Merhabalasiyoruz hepsi o. Bu sehir kalbimi ve hafizami fethetti,
vedalasamayiz artik kolay kolay. Ucaga binip donecegim ama bir kismim
burada kalacak biliyorum. Kim bilir, belki onu almak icin geri
donerim...