10 Ağustos 2012

[9 Ağustos 2012, Krakow - İstanbul.]

Schindler'in fabrikasinin onundeyim, 5 dakika icerisinde tur baslayacak, ne kadar mutlu oldugum hayal edilemez. Karsimdaki yer buranin kafesi saniyorum, cam duvarlarinda filmden kareler var, spielberg'le liam neeson konusuyor mesela bir tanesinde. Digerinde schindler alman askerleriyle beraber. Bir digerinnde ise isci kadinlarla schindler fabrikanin onunde fotograf cektiriyor. Hayalle gercek arasinda, gercege daha yakin bir yer burasi. Onumdeki kocaman el arabasinda paslanmis metaller duruyor, levhalardan amaci bilinmez halkalara kadar, kap kacak hersey var. Iceri giriyorum su an. [...]

Efendim fabrikanin icinde cok gorulmesi gereken vaaaauv dedirten bir sey yok. Daha dogrusu fabrikaya dair birsey yok, kutularda, cam fanuslarda emaye kap kacak goruyorsunuz. Peki bu muzede ne var derseniz olay soyle: isgal altinda krakow muzesi yapilmis burasi. Iceri girdiginiz andan itibaren bir mizansenin icine dusuyorsunuz. Tren peronlari, ghetto'nun duvarlari, ucak sesleri, sinagoglardan yukselen dualar, tel orgulerle cevrilmis alanlar ve cigliklarin yukseldigi hapishane kapisini bir guzel yerlestirmisler. En etkileyici kisim ise insanlarin yazdigi anilari okumak. Bu kisiler arasinda 8 yasindaki Roman Polanski de var ustelik. Bu kismi hizlica gecmek istiyor, gecemiyor, bogazdaki dugumu yutmaya calisiyorsunuz ama nafile. Schindler'le ilgili ayri bir bolum var tabii. Onun esyalari, masasi, o isimlerin yazildigi meshur daktilo hep burada. Duvardaki yazilari okurken su dikkatimi cekti mesela: oscar buraya bir kahraman olmak icin gelmedi, o da herhangi bir girisimciydi. Sonrasinda polonya'da olanlari gorunce isin boyutunu anlayip olabildigince yardim etmeye karar verdi. Bu kisim oyle insan, oyle guzel yazilmisti ki, innsan etkilenmeden edemiyor. Emayeden bardagimi magnet'imi aldim ciktim sayin seyirciler.


Gezinin bu noktasinda bir kampa daha gittim. Ama kamp dedigime bakmayin, ortada hic bir kalinti yok. Bir heykel var kocaman, iki tane ufak mozole gibi yapilmis yapi, hepsi bu. Nazilerin geri cekilirken tum kanitlari ortadan kaldirmak adina herseyi yok ettigine bir kere daha inandim. Oyle garip ki, baba ogul arazi bisikletine binmeye gelen aileler var burada, ucurtma ucuran bir kiz cocugu, bebek arabasiyla gezmeye cikmis bir anne. Doga geri kalan son beton izlerini silerken, sessizligin ortasinda ayri bir cagda bambaska yasamlar suruluyor iste. Anliyorsunuz. Bir zamanlarin yokluk sefalet ve aclik simgesinin yerlerinde, biraz kapaklari, kirik camlar var geceden kalma, aileler var gun isidiginda...


Simdi gunun macerasini anlatiyorum gencler. Allahim bu kamptan cikip basladim yurumeye, hedefim otobus yolculugu. Ama bendeki haritanin otesindeyim. Duragim haritada gorunmuyor, imagine! Neyse efendim, duraktaki kizlarin soyledigi otobuse bindim,n otobus kendini daga bayira banliyolere vurdu. Tren yolunu gorur gormez indim, bir baska duraga gecmeliymisim, ikinci otobus turu! Indim, arkadas kimse ingilizce bilmiyor bu ezik yerde. Cidden, bilmiyor! Mal mal bakiyor suratima (ofkelendim evet) ezik! Neyse, oto tamirciden cikan bey abiyle konustuk tarif etti. Tramvaya bindim, otobus aktarmasi yaptim ve istedigim meydana geldiiim!


Bu meydanda 50 tane sandalye var. Neden? Cunku burasi yahudilerin kamplara yollandigi yer ve yolcu edilen binlerce kisinin varligini bu sekilde hatirlamaya karar vermisler. bir tane de kosede eczane var, yola cikanlar son kez burada tibbi yardim alabilirlemis, hep gizli gizli yurutulurmus bu yardim, onun da binasini gordum. Evet, hepsi bu. Sadece bunu gormek icin geldim buraya. Pisman miyim? Hayir asla! Toplumun hatirlamaya adeta yemin etmis olmasi harika! Auschwitz'i gezerken rehberimiz hep polonya diye bir devletin o zaman varolmadigindan bahsetti. Bizim isimiz degil der gibi, biz izin vermedik, biden kaynakli der gibi. Ne olursa olsun, hatirlamak sart, hatirlamaya karar vermek bile takdir edilesi.


Sonrasindaki yardirmacayi size soyle anlatayim: bu meydanda taksi duraginin oldugu yerde taksi maksi yok. Gecen taksi zaaten yok. 25 dakika sonra sehir merkezinde olmaliyim, post office'den pul alip kartlarimi atmaliyim ki ucagi kacirsam da aticam orasi kesin, sonra da otele yardirmaliyim. Yarebbim arac yok! Derken city tour golf arabalarindan biri koseyi dondu. El kol hareketi filan, durdu cilgin amca. Pazarlik mazarlik yapildi ve once bir post office'e sonra da otele goturmeye anlastik. Post office'de isimi hallettim hemen, cunku kartlarimi teee dun geceden hazirladiydim, ama araca dondum, adam sizin otelin sokagi nerde dedi! Ulen sehir merkezine git sen, ordan tarif edicem diyorum, hop!, yanlis yola girdik. Ama tabii ki de sehrin eskiden krallarin girdigi girisine kadar yuruyup gezdigim yurudugum icin buldum yolu ve kendimi otele cikarttim. Adam yavaslayinca filan atarlandim, hadi ama soforum geliyor diye, ay bir gorseydiniz tam monserligin doruklarindaydim! Indim arabadan, cok tesekkur ettim, adam the boss happy I am happy dedi, gulustuk ve lobiye girdim. The cok tatli sarisin ingilizceyi az cok bilen soforum beni bekliyordu. Muhabbet saka espriler yapildi, krakow'a tekrar gelmem gerektigi konusunda baskilar hissedildi, gulumsenildi ve alana vardim. Simdi valizimi coktan vermis sekilde yanimda bos karton ccay bardagimn cantamda titanic'in yapim asamasiyla ilgili bir kitap (kitapcida buldum havaalanindaki, harika degil miii? Resmen beni buluyor bu gemi, daha ne diyim!) gunceleri tamamliyorum.

Krakow, ben golf arabasinda son turlari yaptigimdan beri yagmur ciseler halde. Bana veda ediyor diyecegim ama veda da sayilmaz bence. Merhabalasiyoruz hepsi o. Bu sehir kalbimi ve hafizami fethetti, vedalasamayiz artik kolay kolay. Ucaga binip donecegim ama bir kismim burada kalacak biliyorum. Kim bilir, belki onu almak icin geri donerim...