Uzun suredir aklimda olan bir yaziya ufacik bir dizi referansiyla
baslayacagim. Yoo hayir, dizi ufacik degil, icinde herseyi barindirip
minik minik detaylarla dunyasini aydinlatiyor ve izlemelisiniz ama bu
ayri bir konu, referans ufacik. Cunku tum hikayeye girmeden ufak bir
tanimi ele alacagim. Doctor who'nun besinci ve altinci sezonunun bas
kotusunden bahsediyorum evet: the silence. Heryerde her sarkida ve hemen
her bolumde silence referansi var bu iki sezon boyunca. Peki silence
tam olarak nedir? Silence buffy'deki gentlemen tadinda takim elbiseli,
uzayli kafali, agizlarinin oldugu yerde ag gibi deri orulmus (suni
degil, dogal goruntuleri bu) bir irk. Varsayimlara gore insan irkinin
varolusundan da once dunyaya hukmediyorlardi. Peki nasil? Yani bir irk
iki sezon boyunca konusu boylesine zengin ve genis bir dizinin nasil bas
kotusu olabilir? Neden izleyince urperiyorum? Silence'i gordugunuzde
dehsete kapiliyorsunuz. Sonra birisine soylemek icin gozlerinizi baska
yere cevirince, onu unutuyorsunuz. Tekrar gorunce ayni dehset. Gozunuzu
kacirinca hafizadan kayboluyor. Boyle boyle manipule edebiliyor
davranislarinizi. Bu noktada referans sona eriyor sayin seyirciler. Iste
silence'i dusununce aklima su geldi: gozun gordugunu hafiza
kaydediyorsa, oradan silmek nasil mumkun olur? Bu soruyu sorduktan sonra
iki hafta once iskelede yururken aklima dolan kelimeleri tipki o an
aklimdan gectikleri gibi kaleme almak istiyorum asagida. Simdiki zamanla
yani. O zamanla.
Zamaninda yazmistim, kokulari hatirlamak benim hediyem oldugu kadar, bir
yandan da lanetim. Nasil besiktas deniz muzesinin onundeki iskelenin
yosun kokusunu hatirliyorsam, temizlik bezi yapip cope attirdigim
esyalara sinen koku da burnumda, elimde degil. Cocuklugumun cilekleri
nasil agzimi sulandiriyorsa, kestane kokusu da o derece midemi
kaldiriyor hala! O halde gozun gordugunu nasil hafiza kaydediyorsa,
kokulara iliskin de bir hafiza var ortada. Belki kafamin icinde ayri bir
cekmecede ama olsun, orada, bir yerde iste. Peki yolculuk mumkun mu bu
kokularla acaba? Gozlerimi kapatinca cekmecelerde saklanmis kartlari
veya ilk ucurtmami, bisikletimin bakir rengi jantlarini, vapurun
kopugunu goruyorum da, acaba deniz kokusu istanbula tasir mi beni?
Ananas kokusuyla (neden oldugunu yazmiyciim catlayin efendim) floransa
sokaklarina donulebilir mi? Yoksa camin kirilma sesi ile birlesen nem ve
bira kokusu beni ispanyol merdivenlerine mi goturecek? Havaya karismis
serinlik ve tuten et kokusu Granada'da bir masaya mi ucurdu? Ya da ekmek
kokusuyla harmanli erimis peynir ve cilgin sos kokusuyla Krakow
caddelerinde mi gezerim tekrar? Kalamar, Madrid'de mi yenir hep? Yoksa
levrek en iyi Assos'ta pistiginden mi barcelona'yi anmaya baslamam?
Dosdogru soyleyin bana, paris sirke mi kokuyor uzaktan? Ya da metrodaki
kesif koku mudur cirkin yuzu cirkin kilan? Croissant mi sadece fransa?
Yoksa botanik bahcesinde karismis parfumlerin tango festivali mi kokuyor
bordeaux sarabi? Sormali insan kendine. Bursa mi havlu kokuyor, havlu
yumusatici mi, yumusatici ev mi, ev anne mi? Ankara'nin havasi kuru mu,
sicak mi, gunes mi, sahaf mi, ask mi, eski mi, kasvet mi, kis mi, tren
koltugu mu? Afyon sucuk mu, sucuk ikbal mi, ikbal temizlik mi, temizlik
guven mi kokuyor yani nedir? Izmir tatil mi kokuyor? Kayseri kil ve
seramik mi acaba, ates mi, alev mi, sir mi, kehribar mi? Antep urfa
yemek mi? Hatay tatli mi, ince ince mozaik mi, toprak mi, asi mi, ters
mi, duz mu? Adana portakal cicegi mi, ev mi, yastik mi yorgan mi,
tertemiz havlu mu? Peki ya canakkale? Memleket mi kokuyor burasi,
cigborek mi, yoksa yumurtali ekmek mi, sobada demlenen cay mi, soganli
pide mi, limon kolonyasi mi, parfum esansi mi, deniz mi, igde mi, zeytin
mi, aile mi, eski mi, yeni mi, olum mu, yasam mi? Ne kokuyor burasi
soruyorum kendime. Gittigim, gordugum, kokladigim kentler ne kokuyor?
Sevdiklerimi yolladigim kentler hangi kokulari caliyor benden? Uzak,
dunyadan da uzak boyutlar tarifi sadece oraya gidenler tarafindan
bilinen visne surubu mu kokuyor artik? Ben, gittigim yerlerin
meydanlarinda yururken yeni kokular alacak miyim acaba? Deneyim,
hafizayla mi canlanacak, hafizaya mi katacak soruyorum su an kendime.
Cebimden cikardigim kokular mi saracak sadece etrafimi, yeni kokularin
gecmesini engelleyerek? Yoksa cebimdeki anilar, yepyenileriyle
harmanlanip, mutlu bir sona mi surukleyecek beni? Surukleyecek mi? Onune
katip goturecek mi? Ben kalkip kosuyor muyum? Hep sorular beliriyor
aklimda. Ama ben, kokular ki benim hediyem, kokular ki benim lanetim,
silence'i cok korkunc diye tanimladim bu yaziya baslamadan. Gordugunu
unutuyor, her gorusunde bir daha korkuyor, bir daha sasiriyorsun diye
bahsettim. Ben unutmuyorum kokulari dostlar. Sasirmiyorum da
gulumsuyorum. Duvarlarim yok benim diye eski sarki sozlerini yadediyorum
su an bunlari yazarken, tipki o gun iskelede yururken dusundugum gibi.
Gulumsuyorum. Cunku--
[evet. bu yazının tam olarak böyle bitmesi planlandı.]