23 Ağustos 2012

[Şehir kokusu.]

Uzun suredir aklimda olan bir yaziya ufacik bir dizi referansiyla baslayacagim. Yoo hayir, dizi ufacik degil, icinde herseyi barindirip minik minik detaylarla dunyasini aydinlatiyor ve izlemelisiniz ama bu ayri bir konu, referans ufacik. Cunku tum hikayeye girmeden ufak bir tanimi ele alacagim. Doctor who'nun besinci ve altinci sezonunun bas kotusunden bahsediyorum evet: the silence. Heryerde her sarkida ve hemen her bolumde silence referansi var bu iki sezon boyunca. Peki silence tam olarak nedir? Silence buffy'deki gentlemen tadinda takim elbiseli, uzayli kafali, agizlarinin oldugu yerde ag gibi deri orulmus (suni degil, dogal goruntuleri bu) bir irk. Varsayimlara gore insan irkinin varolusundan da once dunyaya hukmediyorlardi. Peki nasil? Yani bir irk iki sezon boyunca konusu boylesine zengin ve genis bir dizinin nasil bas kotusu olabilir? Neden izleyince urperiyorum? Silence'i gordugunuzde dehsete kapiliyorsunuz. Sonra birisine soylemek icin gozlerinizi baska yere cevirince, onu unutuyorsunuz. Tekrar gorunce ayni dehset. Gozunuzu kacirinca hafizadan kayboluyor. Boyle boyle manipule edebiliyor davranislarinizi. Bu noktada referans sona eriyor sayin seyirciler. Iste silence'i dusununce aklima su geldi: gozun gordugunu hafiza kaydediyorsa, oradan silmek nasil mumkun olur? Bu soruyu sorduktan sonra iki hafta once iskelede yururken aklima dolan kelimeleri tipki o an aklimdan gectikleri gibi kaleme almak istiyorum asagida. Simdiki zamanla yani. O zamanla.

Zamaninda yazmistim, kokulari hatirlamak benim hediyem oldugu kadar, bir yandan da lanetim. Nasil besiktas deniz muzesinin onundeki iskelenin yosun kokusunu hatirliyorsam, temizlik bezi yapip cope attirdigim esyalara sinen koku da burnumda, elimde degil. Cocuklugumun cilekleri nasil agzimi sulandiriyorsa, kestane kokusu da o derece midemi kaldiriyor hala! O halde gozun gordugunu nasil hafiza kaydediyorsa, kokulara iliskin de bir hafiza var ortada. Belki kafamin icinde ayri bir cekmecede ama olsun, orada, bir yerde iste. Peki yolculuk mumkun mu bu kokularla acaba? Gozlerimi kapatinca cekmecelerde saklanmis kartlari veya ilk ucurtmami, bisikletimin bakir rengi jantlarini, vapurun kopugunu goruyorum da, acaba deniz kokusu istanbula tasir mi beni? Ananas kokusuyla (neden oldugunu yazmiyciim catlayin efendim) floransa sokaklarina donulebilir mi? Yoksa camin kirilma sesi ile birlesen nem ve bira kokusu beni ispanyol merdivenlerine mi goturecek? Havaya karismis serinlik ve tuten et kokusu Granada'da bir masaya mi ucurdu? Ya da ekmek kokusuyla harmanli erimis peynir ve cilgin sos kokusuyla Krakow caddelerinde mi gezerim tekrar? Kalamar, Madrid'de mi yenir hep? Yoksa levrek en iyi Assos'ta pistiginden mi barcelona'yi anmaya baslamam? Dosdogru soyleyin bana, paris sirke mi kokuyor uzaktan? Ya da metrodaki kesif koku mudur cirkin yuzu cirkin kilan? Croissant mi sadece fransa? Yoksa botanik bahcesinde karismis parfumlerin tango festivali mi kokuyor bordeaux sarabi? Sormali insan kendine. Bursa mi havlu kokuyor, havlu yumusatici mi, yumusatici ev mi, ev anne mi? Ankara'nin havasi kuru mu, sicak mi, gunes mi, sahaf mi, ask mi, eski mi, kasvet mi, kis mi, tren koltugu mu? Afyon sucuk mu, sucuk ikbal mi, ikbal temizlik mi, temizlik guven mi kokuyor yani nedir? Izmir tatil mi kokuyor? Kayseri kil ve seramik mi acaba, ates mi, alev mi, sir mi, kehribar mi? Antep urfa yemek mi? Hatay tatli mi, ince ince mozaik mi, toprak mi, asi mi, ters mi, duz mu? Adana portakal cicegi mi, ev mi, yastik mi yorgan mi, tertemiz havlu mu? Peki ya canakkale? Memleket mi kokuyor burasi, cigborek mi, yoksa yumurtali ekmek mi, sobada demlenen cay mi, soganli pide mi, limon kolonyasi mi, parfum esansi mi, deniz mi, igde mi, zeytin mi, aile mi, eski mi, yeni mi, olum mu, yasam mi? Ne kokuyor burasi soruyorum kendime. Gittigim, gordugum, kokladigim kentler ne kokuyor? Sevdiklerimi yolladigim kentler hangi kokulari caliyor benden? Uzak, dunyadan da uzak boyutlar tarifi sadece oraya gidenler tarafindan bilinen visne surubu mu kokuyor artik? Ben, gittigim yerlerin meydanlarinda yururken yeni kokular alacak miyim acaba? Deneyim, hafizayla mi canlanacak, hafizaya mi katacak soruyorum su an kendime. Cebimden cikardigim kokular mi saracak sadece etrafimi, yeni kokularin gecmesini engelleyerek? Yoksa cebimdeki anilar, yepyenileriyle harmanlanip, mutlu bir sona mi surukleyecek beni? Surukleyecek mi? Onune katip goturecek mi? Ben kalkip kosuyor muyum? Hep sorular beliriyor aklimda. Ama ben, kokular ki benim hediyem, kokular ki benim lanetim, silence'i cok korkunc diye tanimladim bu yaziya baslamadan. Gordugunu unutuyor, her gorusunde bir daha korkuyor, bir daha sasiriyorsun diye bahsettim. Ben unutmuyorum kokulari dostlar. Sasirmiyorum da gulumsuyorum. Duvarlarim yok benim diye eski sarki sozlerini yadediyorum su an bunlari yazarken, tipki o gun iskelede yururken dusundugum gibi. Gulumsuyorum. Cunku--


[evet. bu yazının tam olarak böyle bitmesi planlandı.]