04 Ocak 2013

[29 Aralik 2012, Istanbul - Paris.]

Allahim mutluluktan olecegim. Canimi pariste al. Ne diyecegimi, ne yazacagimi bilemeyecek kadar heyecanli ve mutluyum. Ucakta arkadaslarimla karsilastim, konusa konusa pasaport sirasini atlattik. Mon dieu ne kadar cok sira vardi yahu, bir saat bekledikten sonra ilahi guclerin mudahelesiyle bir pasaport kapisi daha acildi ve biz resmen alana girdik. RER'le sehre gitmeye karar verdik, biletler alindi, teee kac zamanin hatirasindan navigo'yu sordum. Harita aldim, adresimi buldum. Hava oyle guzel ki yarebbim mutluluktan olucem. Acik, gunesli, harika bir hava var burada. Sevgili s ve a henuz ucaga bindiler. Onlar gelinceye kadar galiba musee d'orsay'a gidecegim. Van gogh'la bulusmam sart. O olmadan paris olmaz ki! Doctor who'nun kulagini cinlatmak lazim mutlaka. Allahim canimi RER'de degil, musee d'orsay'da al vallahi. Pere lachaise'e gitmek istiyorum bir de. [...] Efendim RER'de bizi iki tane akordeonun karsiladigini soylememe gerek yok bu noktada. Burayi o kadar seviyorum ki! Ya edith piaf ya da astor piazolla karsiliyor beni, daha otesi yok. Indik efendim Gar du Nord'da. Hizimi alamayip yurudum. Aslinda yakin degildi ama tanidik polis siren seslerinin gectigi bu sehirde, insan kendini nasil kapatir ki taksiye metroya? Otele varip esyalarimi biraktim. Otelimiz sorunsuz. Son derece temiz. Oda baya aydinlik ve huzurlu. Keyif aldim girer girmez. Hemen fazlaliklarimi atip yola ciktim. Yea metroyla da aktarma olcek simdi derken otobus geciverdi onumden. Sordum, gidiyormus Notre Dame'a. Neden notre dame derseniz, efendim sehrin kalbi burasi bence. Onu yan cepheden gorup sogan corbasi ve steak'le kendimden gecmeme engel olunamaz an itibariyle. Kizlar daha yoldalar ama saniyorum beni surunduren pasaport kontrolu onlari da darlayacak. O esnada ben quai de bilmemne tadinda yollarda conciergerie turu mu atsam diye dusunuyorum. Oteki durak, louvre etienne marcel mesela. Inip yurusem mi? Bir sonrakinde mi inip kavussam sokaklara. Seine'e yaklastikca kalbimdeki carpinti kulaklarimi sagir ediyor. Sanirim inip pont des arts'da yurumeden inanmam mumkun olmayacak paris'e gercekten geldigime. Bu arada gormeyeli baya baya tadilat yapilir olmus burada. Uzun suredir gelmiyorum tamam, ama o ispanyanin her yeri yikalim yapalim kafasi yerine etrafi saran vincler yakismiyor sanki. Bu arada an itibariyle evimizin onunden gectim. Louvre rivoli metro duragina selam ederim. 5 dakikaya kalmadan otobusten inmis olacagim. Aaaa ayrica sunu soylemek lazim, louvre civil civil muthis bir kalabalik var. Heryer insan dolu burada saka gibi. Gunesin goz kirpmasiyla birlikte tum sahaflar da yerini almis, mutluluguma mutluluk katiyor. Acaba inip shakespeare & co'ya mi gitsem? Tanrim sadece bir acik araca binip tum gun turlamak turlamak turlamak geciyor icimden. Aclik susuzluk uyku ve yorgunluk, baska bir galakside kaldi sanki. Ben bir toz zerresiyim ve suzule suzule ucuyorum, kaderime razi. [...] Efendim sehrin kalbinde indim demistim en son, 1er arrondissement oluyor yani kendisi. Oyle mutlu mesut hayran hayran yurudum ki saatlerdir. Bakinarak, alisveris yaparak (alisveris dedigim de kartpostal oluyor aslinda) kitaplari inceleyerek ilerledim. Hem herseyi alip eve goturmek istiyorum, hem de hersey yerinde o kadar guzel ki hic dokunasim yok. Simdi tam louvre'un bittigi yerdeyim. Karsi kiyida La frégate diye bir diner'da oturuyorum. Aynen soyle yaziyor menusunun ustunde "According to the history, al illustrious person loved on the site that 'La Frégate' now occupies. This person was Charles de Batz, seigneur d'Artagnan, the nobleman who inspired Alexandre Dumas to write his famous novel, The Three Musketeers." Efendim gordugunuz gibi sanat askindan olecegim. A bir de sunu soylemeden edemiyciim, masaya su olarak evian geldi. Kendisi en sevdigim su evet. Bu kadar lukus monser bir insanim. Eriklide bile boyle tat yok, bak buraya yaziyorum hihihihi. [...] Gunun devaminda a ve s ile bulustuk en sonunda. Ustelik kazakli olmama ragmen ruzgardan usuyunce otele dondugumde bulustuk. Kulaklik olarak ipod kulaklik alip sicacik kulakliklari almamam gunun leylaligi olarak tarihe gecti dogrusu. Metroya kendimizi attik veeeee champ-elysees'de yillarin ozlemle anilan mekani olan leon de bruxelles'e kavustuk. Ne kadar bilmiyorum, ama uzunca bir sure yemek yedik efendim. O kadar cok ki cikista yurumezsek olecegimize karar verdik. Velhasil artik saint germain'deyiz. Yurumekten ayaklarim yoruldu, sag ayagimda bir agri var, su mu topladi ki? Bakicaz aksama. Ama yagmur bastirmasi iyi olmadi. Islanmadim ama paltomun islanmasi bile yuregime indiriyor. Hasta olmak istemiyorum artik. Hatta korkuyorum cok. Hem paris tatili icin, hem de geri kalani icin. Gezmekten hasta olmam hic hos olmaz dogrusu. Su ansa bir bardayiz. Bar da degil de, iste minnos bi yerde icki iciyoruz. Cosmopolitan soyledik, aman tanrim, ne agirmis buranin cosmo'su! Gerci pisman miyim? Asla! In cosmo I trust. Carrie'nin kulaklari cinlasin. Beklete beklete, tadini cikara cikara iciyoruuuuz! Bu arada kayitlara gecsin, champs elysees'de boyle bir kalabalik hayatta tahmin edemezdim. Oyle birsey ki yurunmuyor, kendimizi yollara attik yahu! Ustuste ustuste bir yilbasi curcunasidir gidiyor a dostlar. Ordan canimizi quai de louvre'a (yazar bu noktada louvre'un onunden gecen yolu kastediyor) attik. Yuru yuru yuru. Gecenin guzel goruntusu ve yagmur ve yorgunluga ragmen oyle guzeldi ki. Galiba kismet yarin sabaha anlasilacak. Itiraf ediyorum, yorgunum ve su an yatsam uyurum. Ama yatasim da yok. Tanrim, eyfel kulesini gormek, oyle bir isik isik silsilesine tanik olmak. Enerjimi ordan aldim sanirim. Yorgun ama mutluyum ya, bana yetiyor. [...] Notre dame'in tam karsisindaki kosede le petit pont'dayiz. Yanimizda piyano caliyor. Les enfant terribles adinda bir kadeh sarap iciyorum. Heryer civil civil. Sohbet guzel. Daha ne olsun diye soracagim ama daha ne olsun ki... [...] Son kadeh saraplardan sonra toparlanip kalkmaya karar verdik. Saat henuz cok erkendi ama uyku bastirdi bir kere, enerjiyi bulamadik devam etmek icin. Bir aktarma yapip metro duragimiza geldik. Ama onlari hiiic animsamiyorum, cunku mis gibi uyudum galiba. Odaya gelis, pijamaya gecis ve uyku. Pencereden bakinca yanip sonen bir suru mavi isigin golgesini mi desem, yansimasini mi desem, iste o huzmeleri gordum. Bence eyfelden geliyorlardi. Belki hayal belki gercek, bilemiyorum. Ama ben, dun gece uykuya paris semasinin altinda daldim. Edith piaf'tan gelsin bu sarki. Hangi sarki mi? Bence biliyorsunuz.