23 Nisan 2013

[22 Nisan 2013, Prag.]

Yeni gunde gezip tozmalarimi anlatmaya baslamadan once burada hic anlam veremedigim seyleri yazmayi bir borc bilirim. Oncelikle ilk sorum, neden her yerde tai masaj salonu var? Ne alaka? Bu merak nedir? Hele sehir merkezinde, charles koprusunun ilerisinde filan yareppim girla tai masajcisi almis basini yurumus, booyle sulara ayak sokup baliklarla rahatlamalar filan. Tek kelime yorum yapiyorum, baska da bisiy demiyorum: MANTAR! [Sonradan gelen edit: esas boyle diyenden korkacaksiniz a dostlar. Aldigim seyleri poset poset elimde tasimayi sevmiyorum ya, cantamada tasiyordum ve omzum tutuldu! Velhasil tai masaji yaptirdigim dogrudur omzuma. Inanilmaz iyi geldi! Varoldugundan haberdar olmadigim kemiklerim catirdadi yeminlen, sapka cikardigimdir. Ama balikli zamazingo konusunda mantar yorumum hala baki, yanlis anlasilmasin zhehehehe]

Ikincisi burda heeeerkesin kopegi var. Neden? Tamam, hava su an guzel ama, kara kista soguklarda bu hayvanlara niye cektiriyorsunuz? Bi de hani guclu kuvvetli kopek degiller, kanisler filan var, cozemedigimdir! Dun banliyo taraflarinda oldugumdan tanik oldum, moda kopek gezdirme kankaliklari kurmak filan burda. Saskinim. Ikinci sorum da turistler ve kopekleriyle ilgili. Yahu herkes kopegiyle gelmis buraya, hic birakacak yer yok mu? Cok enteresan vallahi, cok garibime gitti. Yagmur altinda yuruyen kosturan minnos kopekler. Allah herkese akil fikir versin. 

Aklima takilan son konu ise kilise manastir ve bilimum yerlerde calisanlarla ilgili. Dogrusu cozemedim, insan devout bir hristiyan oldugu icin mi burada calisir? Yoksa calistikca daha mi devout olur? Canlarin calmasiyla herkesin giseden filan cikip holy water'a (adi bu diye dusunuyorum giristeki minik su kabindaki suyun) dokunmalar filan. Inanc, cok farkli birsey. Cidden cozemedim. Mesela charles koprusunun ustunde bir suru heykel var, bunlarin metalleri bronz renginde ama bazi yerleri sapsari olmus. Bir fark ettim ki, insanlar gelip dokunuyorlar, ondan boylesine asinmis. Saniyorum islam dininin dokunmak yerine (malum, putlastirmaya kesinlikle karsi bir sistem bu) gormek, hissetmek anlayisi, ne kadar farkli yer gezsem de, ne kadar okusam da yazsam da cizsem de uzerime oyle sinmis ki (kotu baglamda degil tabii bu sinmek kelimesi, yerlesmis demek istemedim nedense) bu metallere dokunup gozyasi doken insanlari nerede gorursem goreyim sasiracagim. Inanc, bambaska birsey dogrusu, bambaska... 

Gunun gezmelerine gelince, en once loretaya gittim. Burasi minik bir manastir aslinda. Zaten dun st vitus'ta vay anasini diye diye bir hal oldugum icin bu manastira pek merakli degildim ama, sun of prague var dediler, geldik! Yareppim ben boyle birsey gormedim. 6222 tane elmastan olusan birsey yapmislar, o seyin adi gunes olmasin da ne olsun sorarim size! Hayran oldum! Megersem bir kadin, iyi bir aileye mensup tabii- olmeden once gelinligindeki tum taslari miras birakmis. Bir kismiyla bu sun of prague yapilmis, bir kismiyla da yapan ustalara paralari odenmis. Behey. Behey ki ne behey! Hayran oldum o seye! Zati onu gormeye girdiginiz oda aslinda bir kasa, kapisi kasa kapagi gibi filan, vay vay vay deyip ciktim a dostlar. Simdiki hedefim charles kulesine cikmak. Ama valla usenebilirim, bakicaz artik. Cikmak degil de cok dar alanda cikmak beni cok yoruyor. Basim donuyor done done, ruhumu sikamayacagim. Sonrasinda ise adam akilli sehir merkezini gezip, koprude bir kere daha halka karisacagim. Belki jewish quarter'a giderim ama cidden, beni hiic ilgilendirmiyor on yuz bin milyon tane mezarlik. Kismet. 

[...] Dogrudan kopruye dogru geldim, dedim bir nehir turu patlatayim. Birazcik bekledikten sonra tur basladi, rehber evlenince karisinin yanina tasinan bir ingilizdi, cok tatli bir adamdi dogrusu. Kendisinden aldigim havadisler su sekilde: hep soruyordum, yahu bu kopru ayagindaki kutukleri olayi nedir diye, megersem eskiden koca nehir donuyormus, o seyler de koprunun ayaklarini buzdan koruyormus. Dahasi insanlar buzlarini almaya nehir kiyisina gelip evlerine arabalarla gotururlermis! Bir kismisi, buz pateni bile yapiyormus nehir uzerinde! Ama son 60 yildir filan nehir donmamis. Turbinler varmis yukarlarda bir yerde elektrik elde etmek icin, onlar disariya verdikleri suyu sicak verdiklerinden oyle birsey olmamis hic yillardir. Bi de sunu ogrendik ki buralari yanilmiyorsam 2002'de bir sel almis goturmus! Accayip yukselmis sular, gormeniz lazim valla arsiv resimlerinden! Kafka muzesinin yanindaki beyaz binanin pencereleri gorunmez olmus, o derece! Neyse, ogrendik ki bol bol degirmen varmis evlerin ihtiyacini karsilayan filan fistik. Turda yaslari ileri bir ingiliz cift vardi, esas onlarin hikayelerini anlatmak istiyorum. Adamin buyuk buyuk buyuk dedesi 19 yuzyilda pragda yasiyormus. Burda musevilere ait tek bir bolge oldugundan, mezarliklari da cok ufak oldugundan, bazen 12 mezarin ustuste oldugu oluyormus. Adam koklerini ariyordu, accayip merak ettik dogrusu, ne olacak acaba? Oradaki rehberlere ismini vermesini tavsiye etti rehberimiz, you may never now dedi. Neyse turun sonunda resssmen soka girdigim birsey oldu. Megersem vltava nehri, avrupanin en temiz nehirlerindenmis yahu! Rehber usenmedi, egildi ve elindeki bos bardaga nehir suyu doldurdu ve cidden temiz gorunen -ucuk bir rengi vardi, erikli su aramamak lazim:)- bir su cikti! Oysa tepeden bakinca camur rengi gorunuyor! Demek ki neymis, never believe in what you see. Hatta it's not what you see but it's what you believe. Bir yasima daha girdim, nehirde balikciligin cok populer oldugunu bile ogrendim a dostlar. Yazarken bile hala soktayim!

Ben tabi bu hizla jewish cemetery'e gittim ama giris ucretli, enteresan tabii. Sonucta burasi mezarlik, kime ne? Ustelik sadece ona para odeyemiyorsun, ille tum komplekse oduyorsun ki dedigim gibi, hic alakali olmadigim bir konu. Neyse efendim, ordan gerisin geri cikip kafka monument'i gordum, sehir merkezine geldim, mutlu mesur hard rock cafe'de yemek yiyip icki iciyorum. Biraz once birden bir yagmur bastirdi, kacistik, gulustuk ama su an yagis tamamen durdu, megersem omru 2 dakikaymis. Harika bir yaz aniydi, yaz anlarina pragda baslamis olmam beni butun yaz gulumsetecek, biliyorum. An itibariyle kalkip, bir kere daha kopruden gececegim. Haydi bakalim. People to see, stories to tell.

[...] Hard rock cafe'nin cikisinda usenmedim sikilmadim Charles Bridge Tower'a gittim ve evet tirmandim! Yaklasik 140 basamagi var ve cok zor degil tirmanmak. Ama yine de soluk soluga kalmadim desem yalan olur. Cok acik bir gorus acisi yok, aralardan bakabiliyorsunuz ama, gordugunuz manzara yetip de artiyor bile. Oyle guzeldi ki tam da gun batimi saatinde. Hayran oldum bir kere daha dogrusu. Efendim sonra burdan ciktim, dedim son bir tur karsiya geceyim. Hafif yagmur ciselemesi esliginde gectim. Esas bomba koprunun ortasinda gerceklesti ama. Omzum tutuldu! Omzum! Tutuldu! Yukarida da belirttigim gibi, esas bu ne yeaa diyenden korkacaksiniz, kilit halde masaja gittim, acildim yeminlen. Helal olsun tai masaja diyorum. Buralarda cok ucuz, les ottomans'a da selam ederim. Hih! Neyse efendim, bastiran yagmura eslik etmek icin bir sicak cikolata patlattim starbucks'tan, attim kendimi tramvaya. Otele vardim varmasina ama, hediyelik esya faslini ayarlamam gerekiyordu, onu unuttugumu anladim! Yuruyerek bir yerlere vardim, yareppim buranin champs elysees'si burasiymis onu fark ettim. Cilgin bir alisveris cilginligi. Cilgin cilgin cilgin. Neyse efenim hediye faslini cozup otele dondum. Aman bir dus alayim, valizi bir hale yola koyayim derken derken saat on filan oldu. Giyindim kusandim -amaaan kotumla bir tisort giydim, elbette tuvalet giymedim yahu, bu giyinmek kusanmak kelimeleri de ayri bir kafalar ya, neyse- kendimi disari attim. Dostlar ben artik yerel halka karistim. Tabi geceye dogru ilerleyen saatte istedigim yere giden tramvayi sordu, surdan burdan dediler, amaaaa ben tabii ki de bildigim duraktir o, ordan gecmiyor soylemiyle -ki hakli ciktim kendi kendime de yihyihyihyih diye guldum evet- tramvaya bindim, hedef dlouha street. Yareppim burda james dean diye bir yer varmis, oglen yemek yerken ya aksam nereye gitsem acep soruma hard rock cafe'deki kiz, harley's veya james dean dedi, ne iyi dedi! James dean'de jukebox'tan caliyor muzik. Heryer elvis marilyn monroe ve james dean afisleri dolu! Rebel without a cause quote'lari tum bara ve asagi kattaki disko bolumune yayilmis, asagi iniyorsunuz, arabanin arka koltugu tarzi koltuklar filan, ba-yil-dim! Kokteylleri -e kokteyl iciyorum evet, votka filan heryerde var, birayi da cok sevmem geceleri, degisik bir tat olsun diyerekten kokteyl insani oluyorum- harika, james dean ve marilyn ictim, marilyn bol cilekli gibi bisiyler. James dean, well, it was james dean, harika birseydi yeminlen! Bir de mekan oyle guzel ki, peceteler filan james dean imzali geliyor, baski tabi, o kadar degil :) hemmen her halti biriktirmeci ruhumla pecetelerden brikac tane cantaya attim evet. Velhasil spice girls'den cher'e, michael jackson'dan gloaria estefan'a olumune eglendim. Cekler eglenmeyi biliyor ben size diyeyim. Otele dondugumde istanbul standartlarinda erken -iki ceyrek- ama ertesi gun oteli terk etmem gerek ulen standartlarinda gec bir saatti. Yattim uyudum, gozlerimi yine gunesli bir gune actim, mesudum.