07 Eylül 2012

[darkest moments in life vol. bu son olsun.]

konuşsa da bir şeyler daha dinleyip öğrensem, ufkum değişse diye beklerdim çocukken. büyüdükçe sadece bilgisinden değil, muhteşem kişiliğine de hayran oldum onun. nazik, nazenin, sakin, sessiz, ama şen kahkahalı biri. 

hem içinde bulunduğu hukuk dünyasını tahlil eden, ufacık bir kasabadan dünyayı takip eden, her cümlesiyle her seferinde bu yaşımda bile acaba herşeyi biliyor mu diye sorgulatan biri.

hep dönüşümüzden bir gün önceki halini hatırlayacağım. Yanında minik bir tabak, elinde bitmek üzere un kurabiyesi, getirin bakalım be ya, bu çok güzelmiş deyişin.

ben iyi değilim be çocuklar, çok halsizim deyişini düşünmemeye de kararlıyım.

öyle garip ki... ne şanslıyım derdim. 2 anneannem, 2 babaannem, 2 dedem var diyordum. yok... devamını yazamayacağım--

hukuk okumamın sebebidir ahmet dedem. bir nebze olsun onun gibi engin bir insan olmak için istedim. çok istedim. ve ben stajyer avukat olmak için adliyeye uyanacağım bir sabahta, yine bambaşka bir telefonla uyandım. 3 eylül sabahı, ben, biz, dünya onu kaybetti. 

gün boyu koşturdum, an geldi güldüm bile, sıkıldım, sinirlendim. ama o kimliği almadan da dönmek istemedim. inat mı demeli bilmiyorum. ama artık düşünmek de istemiyorum. korkuyorum. korkuyla sarsılıyorum. bu hastalıktan delicesine korkuyorum. kıvrılıp üşüyorum sanki. ellerim donuyor.

artık bu kabuslardan uyanmak istiyorum.