30 Eylül 2012

[Doctor Who S7E5: The Angels Take Manhattan. **Spoiler Alert**]

allah sizin belanızı versin! alın o kalemlerinizi, götünüze sokun lan. allah belanızı versin, bir kere değil, 5 kere versin, 10 kere versin! o eliniz kalem tutamasın inşallah! beyniniz kulağınızdan aksın, tek kelime konuşamayın bir daha! laaaaaaan! iki buçuk sezon kurduğunuz bütün o muhteşem hikayeler boğazınıza dizilsin.boğulun lan. geberin istiyorum şu an inşallah karşıma çıkın da ben sizi kendi ellerimle öldüreyim. böööyle parçalara ayırıp kızartıp yemek istiyorum. her gün parça parça yiyip kadeh kadeh kırmızı şaraplarla keyif yapmak istiyorum. geberin lan. ölün. drop dead. right now.

evet bu öfke nöbetime aralıksız bir saat daha devam edebileceğimi hissediyorum o yüzden yazmayı kesip bölüm hakkında yorumlarımı patlatacağım. belki biraz sakinleşirim. ama hiç umudum yok. 


beşinci sezonun başında minik bir kıza tanıştık önce. sonra yıllaaaaar sonrasında aynı yere geldiğimizde bu kızın büyümüş halini görüp vaaay diye şaşırdık. kendisini doktroa yakıştırdık. rory'i bir süre sevmedik. ama rory de bizde yer edindi. van gogh'la konuştuk misal, angel dolu bir ormana girdik, angelları atlatıp bilmemneler şehrinden kurtulduk, neredeyse angel'a dönüyordu pond ama dönmedi, kurtuldu. üstelik gözleri kapalı koca ormanı geçti. zamanda geride kaldı. rory karısının o yaşlanmış halini, şimdiki pond'u kurtarmak için geride bıraktı. ya bu adam 2000 yıl ve yazıyla yazıyorum iki bin yıl bir kutunun etrafında onu bekledi. last senturion oldu. yangınlardan çıkardı. ya adam plastik adam oldu, pond'u vurdu da çileler çektik. pond'un hayali rory'i geri getirdi, big bang'i yarattı, annesini babasını getirdi, bu kız doğum yaptı bir daha çocuğunun olmayacağını öğrendi. tek çocuğu melody pond river song olarak geldi kendisinden 20 yaş büyük olarak, kızının büyüdüğü yılları kaçırdı. kızı sezonlar boyu onu tanımıyormuş gibi yaptı. doctor'un ölümüne tanık oldu. silence'ları saydı, işaretledi, zamanın durmasını kurtardı, doctor'uyla kızını evlendirdi.


BU MUYDU POND'LARIN VEDASI?!


soruyorum sana moffat, bunu mu reva gördün bize bu kadar yaşadıktan sonra? çok mu düşündün bu kadar götü boklu bir bölüm yazmayı! 


ya biz burda heyecan yapalım mendillerimizi hazırlayalım,  angels var diye korkudan sıçalım, geri sayım yapalım, kerime nadir pozisyonu alalım, sen tut böyle bir son yap olacak şey midir moffat?


bölüm son derece dehşetli başladı. detektif adamın binaya gidip, kendi kendine açılan kapılardan asansörlerden kendi ölümüne gitmesi son derece dehşetliydi. hele de o yalnız olmadığı hissiyatını süper vermişlerdi. hele de özgürlük anıtı esprisi harikaydı, hem güldüm, hem dehşetlendim doğrusu. gerçi bile bile o binaya gitmesi bence saçmalıktı da, geçiyorum neyse. hadi dedim bizim doctor ne zaman gelecek filan derken bir baktım ki bunları parkta yan gelmiş yatarken gördüm. orası da güzeldi. sonra kahveye gitti rory. orada korkudan çok net sıçtım. yani sonuçta saat 5.10 olmuş, gece sessiz. çocuk kahkaları ayak sesleri filan geliyor. rory de maşşallah scully gibi tek başına tekin olmayan yollarda yani. bu noktada kabul ediyorum kitap nüansı güzel bir nüanstı. haydi buyrun river'la da karşılaştık en sonunda bu sezon, şükür kavuşturana. sonra işler iyice bok bir hal almaya başladı. efendim rory'ciğimi çocukların odasına koydular. o kibritleri düşündükçe hala korkudan titriyorum. yani zaten çocuklu korku filmi hiiç sevmem, bu minnoş heykeller resmen yüreğime indirdi. burdan sonra yok vardındı varmadındı, newyork patlar, dünya yokolur tadında teknik incelemelerin hiç de umrumda olmadı. önemli olan rory'e ulaşmak sonunda. neyse efendim chapter isimleri derken hadi ona da ulaştınız. çatıya da çıktınız, kabul. buraya kadar herşey okey. aranağme olarak river bileğini kırıp o vahşi angel'ın elinden kurtuldu ve bunu doctor'a söylemedi. ta ki doctor river'ın elinden tutup onu hadi gel bağlamında çekinceye kadar. işte o an river canının acısından ufak bir çığlık attı. sonra oturdular yanyana. doctor regeneration enerjisinin bir kısmını kullandı ve river'ın bileğini iyileştirdi. river çok sinirlendi, böyle duygusal olup enerjini harcama diye. ama doctor bu, sonuçta river nasıl söyleyip onu üzmek istemiyorda, doctor da onu öyle görmeye dayanamaz. harika bir sahneydi. pure love tanımıydı resmen. birbirini seven iki insan diğerini düşünerek acıya katlandı, literally hayatının bir kısmını feda etti. o sahnede eridim a dostlar. çok güzeldi. yani eğer en başına gidersek river'ın ilk geldiği nazi almanyası bölümüne. river tüm regeneration haklarını doctor için kullanıp kendini feda emişti.ağla ağla ölmüştüm. ah bebeğim doctor, senin bu nazik hareketin muhteşemdi. neyse devam ediyorum çatıdaki sahneye. kabul, orada öylece atlasanız herşeyi sineye çekecektim. zamanda varolmamanız, doctor'un tüm maceralarını unutması bile kabul edebileceğim şeylerdi. hele de i would do anything dediği an, amy'nin gözünden bir damla yaş süzülüp together or not at all demesi beni benden aldı. ama yarabbim tardis'in sürekli kendini bulduğu mezarlıkta ne bok yemeye geziniyorsun rory!?! yani hep salaktın ama seni buna rağmen seni çok seviyorduk ama bu kadar olmaz yani. ne dedik sana bir saat boyunca, you create fixed points in time! nooldu? al işte bir tane angel geldi. peh!!! 


geliyorum amy pond'a. gözlerini angel'a dikip bakarken, river'ı yanına çağırıp doctor'u ona emanet etmesi müthiş duygusaldı. ama yukarıda saydığım tüm olayları yaşayan amy, goodbye raggedy man diyip yokolmamalıydı! olmadı bu kabul etmiyorum. doctor yalvardı geri dön diye, kabul ediyorum öyle bir durumda kim olsa amy'nin yaptığını yapar. ama soruyorum sana moffat: sen bunu bu şekilde bitirmek zorunda mıydın? doctor bu kadar ayrılığı hakedecek ne yaptı? rose'u başka boyutta bıraktık, amy pond ve rory williams'ı eski zamanda ölmüş ilan ettik. iki kelam da bir goodbye patlattın. doctor klasik yapayalnızlığına geri döndü. sonra artık kırk yılda bir river song görürüz artık. 


başlarda kustuğum nefretim geçmedi. oysa en bu yazıyı ağlaya ağlaya yazmayı hayal etmiştim. eve döner dönmez izledikten sonra yazacaktım. ama siz bunu çok gördünüz. bad wolf'tan sonra en iyi kurgusu olan companion'ı 2 kelimede çıkardınız diziden. -donna, aklımdasın, ama üçüncü sıraya düştü senin hikayen özür dilerim.ama söylemek gerekir ki senin gidişin en acıklı ikinci gidiş, gidişinin üzüntüsü de darlig körfezinden sonra en acıklı ikinci üzüntüydü. ama üzüntümüzü yaşayamadan bitirdiniz. 


hep siz dedim, çünkü steven moffat'la aramıda artık sizli bizli bir seviye olacak. zira şimdilik tahammülüm yok.  kendine iyi bakma moffat. değil doctor who, sherlock'ta yazdığın öyküler de seni haunt etsin inşallah, huzurlu uyku uyuyama. peh. you'll cry your eyes out'muş! sen aç da önce comic relief nedir onu bir oku. bir plotting ne demek onu bir öğren. çöt diye sonlandırılmayacağını hisset. 


o kitabın sonundaki  afterword'e de iki çift lafım var tabi. bunu koymanın, oraya eklemenin öncelikli sebebin doktorun kitabın son sayfasını yırtması öncelikle. biliyorduk ki o sayfa önemli olacak. hatta diyordum ki kesin kaybolucak ve biz göt gibi kalıcaz çok afedersin. ama diğer sebep ne? çünkü biliyosun eşşek gibi, bir closure yapmadan bitiremezsin! yine rose tyler krizi yaşatamazsın bize! şimdi review'ları okudum, herkes demiş ki aman bu amy'nin seçimi, she chose her marriage da bilmemne bıdıbıdı. burdan tek cümle söylüyorum: even enemies can show some respect steven! rose'un 30 yıllık bir efsane olan doctor'a ilanı aşk etmesinden sonra doctor'un ona aşkını itiraf etmesi ayrı bir ucunu açık bırakmadır, bu apayrı. yani ne bok yediğini biliyorsun da bilmezden gelir gibi yapıp bu sonu yazıyorsun, gözümden kaçmadı. hay o lanet kitabı seçtiğin ana sıçayim doctor. yemin ederim dün geceden beri hırsım hala geçmedi, tüm gün sayıkladım! mutluyuz da bilmemneyiz de şöyleyiz de böyleyiz. git amelia'ya şunları anlat bunları anlat. ay yani doctor en başından biliyor muydu? her olasılığı görüyor da bilmem ne diyecekler için yorum yapmak istemiyorum. burad doctor who evrenini tartışmak için yazmıyorum sonuçta. ama yani hikayeyi en başına bağlamak da neyin nesiydi sorarım sana? daha doğrusu bu nasıl bir terbiyesizlikti? journey's end'in sonundaki evrendeki en önemli kadının donna noble olması ve neden onu ilk görüşümüzde çöt diye tardiste göründüğünü anladık. rose tyler'ın bad wolf hikayesini çözdük. tüm river song konusunu altıncı sezonun ortasına bağladık, silence'ı hala tam kapatamadık ve sonucunu bekliyoruz, bir yandan da sürekli doctor who diye soruyoruz. neydi bizim dizimizin olayı? herşey, sona bağlanır. en sonunda izlerken hep başı sonu bağlanır ve sen o bağlanmışlık hissinin zevki içerisinde kendinden geçer, en baştan bir kere daha izlersin o sezonları, bu sefer bilerek ve ipuçları arayıp kendi kendine deli deli gülümseyerek. ama bu sefer ne oldu? başıyla kıçı hikayenin olabilecek en bok şekilde bağlandı. nasıl? afterword ile! kitabın arkasında! doctor ağlarken! aşk için doctor'u terk eden bir kadının hikayesinin bayıklığı ve sıradanlığıyla. allah aşkına mal martha jones'un bayıklığından kurtulduk derken sen nasıl bu bayık konuyu, bir de çılgın kızımı amy pond için kullanırsın? büyük konuşmuşum anacım, martha'nın sinsi etkisi tüm diziyi sarmış da benim haberim yokmuş. peh! cidden bu afterword'ü alıp buruşturup tutuşturup senin burnundan sokmak istiyorum moffat.

öfkemin geçeceğini tahmin etmiyorum. ancak bildiğim birşey var ki ben bu bölümü birkaç kere daha, bu sefer korkudan yüreğime ihtimali olmadan izlerim. belki zamanla affederim. ama kayda geçsin. river'ın bileğini kırıp angel'dan kurtulduğu sahnenin sonrasında söylediği şu cümleleri asla unutmayacağım:

"When one's in love with an ageless god who insists on the face of a 12-year-old, one does one's best to hide the damage." "It must hurt." "Yes, the wrist is pretty bad too."


neyse efendim, doctor who sezon 7 bölüm 5: Angels take Manhattan bölümünden bu kadar. dilerim seni affedebilirim bir gün moffat.