12 Eylül 2012

[That silence sense of content.]

hayatı seviyorum. hayatımı çok seviyorum. minikminikminik mutlulukları, çığ gibi üzerime yıkılan  hüzünleriyle birlikte, hayat sevmeye değer.

aylar önce oturup gün batımını takip eden muhteşem kızıllığa bakıp ağladığımı hatırlıyorum. uzaklara dalıp, karşıdaki evlerin ışıklarının açılmasıyla kat be kat daha çok gözyaşı akıttığımı. şimdi aynı koltukta, aynı manzaraya bakıyorum. aklım öyle rahat ki.

kendimi durduramayıp kurduğum hikayeler, yollar, ihtimaller artık aklımda yok. istesem de çağıramıyorum onları. gitmişler. yenilmişler zamana sanki. olan olurken, olabilecek, oldu deyip rahat bırakmış beni.

evde oturuyorum. aylar önce ağladığım koltuğun üstünde. çok değil geçen daha geçen hafta gözlerimden yaşlar süzürken, öylece yığılıp kalmamak için kendimi üzerine attığım kanepenin iki adım ilerisindeyim. mutlu yemekler yediğim, üzerine çiçekler koyduğum, sabahladığım gecelerin emektar masasının yanındayım. laciverte dönen gökyüzüne bakıyorum. yıldızları görmüyorum ama, oradalar biliyorum.

içimdeki huzur, yorgunluğumla kaybolmuyor. sonsuz bir müteşekkir olma hali bünyemi sarıyor. iyiyim. sevdiklerim iyi. dostlarım iyi. belki belim ağrıyor, ayakkabının kestiği yerden sızım sızım kan akıyor, uykusuzum çünkü gece uyuyamadım pek, gözlerim ekrana bakmaktan yanıyor. ama ben iyiyim. çok şükür. iyiyim. herkes iyi. uzaktalar. ama iyi olduklarını bilmenin derin huzuru bana yetiyor. özlemim, huzurla kontrol altına alınıyor ancak.

aslında taa geçen hafta yazmayı düşündüğüm bir yazı vardı, yazı dediğime de bakmayın, aslında geçen pazartesi boyunca kulağımda çınlayan tek bir cümlenin üzerine geliştirilecek bir şeydi o kadar. geç kaldım mesela şu an ama yine de buraya dahil etmeden yapamayacağım birşey o. geçen haftanın hüznü, yorgunluğu bir kenara, ortalama neşeli bir yazı olacaktı, pinch of çalışma hayatı nevrozu eklenebilirdi içine, bilemiyorum. ama yüksek ihtimal öyleydi, malum, her anlamda çok yoğundu. o yüzden bu zamana sarktı yazmak o cümleyi, yazısı bu şekilde bağlandı. ama şimdi, herşey öyle dingin ki aklımda. ben bile inanamıyorum. nasıl bulunduğum dakikanın dinginliğine ulaştım? takside mi? merdivenlerden çıkarken mi? yoksa eve gelip kızıla çalan gökyüzünü görünce mi? bilmiyorum. ama charlotte'un dediği gibi. her an mutlu değilim. ama hep mutluyum. ve it is the first day of the rest of my life. so be it.