26 Eylül 2012

[Post Newsroom.]

Efendiiiim, tüm yourmlarımın tek bir blog post'u olarak bir arada durması konseptine şu an gevrek gevrek gülümsüyorum. uzun süredir ilk kez bir dizi maratonu yapmanın keyfine vardığımdır. tabii yazdan beri ha başladım ha başlayacağım derken sürekli sarkan dizimden bahsediyorum. yaani resmen şükür kavuşturana! öncelikle preliminary yorumlarıma bir atıfta bulunursak, böyle mıymışık karakterlerin olmadığı bir diziye kavuşmanın heyecan dalgası bitmek tükenmek bilmiyor diyeyim. şimdi devamını getiriyorum.

112th Congress:
Tamam, will baya yüklendi ve ben onun bu çataçat tarzından etkilendim. ama yine de 112th congress, ilgi dışı bir alan çıktı itiraf edeyim. tamam, amerikan iç politikasını merak ediyoruz efendim, ama bir noktada it is way too specific even for an american. yalnız sonundaki dakikalarda on numara bir plotting etkisi hissettik, çok mesudum. harikasın jane fonda.

I'll try to fix you
You devil! diyesim geliyor tüm magazin yazarlarına evet. bu noktada self-reflection: magazin dergileri hakkında ne düşünüyorum? valla kimse kusura bakmasın, hatta bunun aksini söyleyenler de henüz itiraf edemediğini kabul etsin: I love tabloid magazine! şu an her hafta düzenli okuduğum söylenemez kabul, dergilerin gereksiz pahalı olduğu da bir gerçek kabul, ama bir kere okumaya başladığımda içimdeki tatmin olmuş meraklı okur potansiyelinin varlığını hissediyorum. tamam, greater good ve hatta public benefit tadında hizmet ettiği gerçekler yok, ama kuşkusuz bazı şeylere hizmet ediyor. öyle will'in atıp tuttuğu gibi değil bence. yok sana ne, yok ne yaparsa yapar, yok bilmemne. kabul ediyorum, "take down piece" konsepti hiç hoş değil. hatta özellikle örnek vermek gerekirse, britney spears'ın mutsuz, depresyonda, yolunu bulmaya çalışırken yaşadığı olayları görmek, bana gösterilmesi, onun peşine bu kadar düşülmesi beni çok rahatsız etmiş, midemi bulandırmıştı. ya bir rahat bırakın kadını lalh belanızı versin tadında çığlık atsam yeriydi hatta. ama yine de bu şekilde kötü örnekler magazin basınının bence hizmet ettiği amacı kötülemek için bir sebep değil. daha öncesinde yazmıştım hayran olmak olgusunu. bir insanı, bir diziyi, bir karakteri sevmek, takip etmek, öğrenmek, ezberlemek bambaşka birşeydir. herkes yapamaz kuşkusuz. ama gördüğümüz, tanık olduğumuz insanları merak etmek genel kural olup, merak etmemek garip kaçıyor bence. dolayısıyla onların hayatından bir kesime tanık olmak bence büyüleyici. hatta ortak paydanın ikimizin de insan olması, insana özgü haller yaşaması çok daha büyüleyici. tabii ki ben angelina jolie'nin hasta olmadığını, acıkmadığını, ne bileyim susamadığını düşünmüyorum. ama yine de onu elinde kahveyle gezerken görmek çok insani geliyor. neyse efendim çok uzatmak istemiyorum, ama tüm bunları aklıma getirdi bu bölüm. büyük konuşma will'cim. ama sözüm herkese. bir de bu dünyada diana gerçeği var. aah ah. neyse. bu bölüme tüm bunları düşündürdüğü için sonsuz teşekkürler. insan oturup sorgulamalı bazen kendini. tabi en baştaki you devil yorumuna dönersek, süper kurgulanmaya başlayan will'i işten çıkarmanın devilish yöntemleri vol.1 baya iyiydi, takipteyiz anacım.

amen
ay bu bölümde beni benden aldı yarebbiiiim! öncelikle tahrir meydanındaki olayları dizinin konusu içerisine almanız douze points! ben bir an için amen'in öleceğini düşündüm ve onu öldürmemeniz de dozue points. ama en son sahnedeki rudy göndermesi, o bölüm boyunca kurulan rudy hikayesine gelince, burada söyleyecek bir söz bırakmadınız bana azizim. resmen yastık altından bileziklerini çıkarıp verecek  teyze pozisyonuna girdim. alacağın olsun will. hihihihi :)

bullies
ay doktor ben seni yerim yaaaa diye söze başlamak istiyorum. er'da lucy'i öldürüp carter'ı bıçaklayıp, onu vicodine bağımlısı hale getirip haftalar boyu hayatımın içine sıçmıştın çok afedersin. sonraları ise numbers ile kalbimi kazandın evet. senin böyle sorgulayıcı hallerini sevdiğimdir. aferim aferim, böyle sıkıştır will'i daha çok şey öğrenmek istiyoruz. üstelik senin gibi akıllı fikirli karakterlere dizide her zaman ihtiyaç var. bence bu bölümün esas adamı sloan'dı. yani esas adam ne kelime, bu bölüm ne kelime, dizinin esas karakteri bu valla! to the point insanların hastasıyım gerçekten. misal don, maggie'yle ilgili bir soru soruyor hani ben onu kaybediyor muyum diye. sloan hayır diyor. don diyor ki bu konularda iyi misindir? sloan hayır diye cevap veriyor. yok arkadaş, net insanların bizatihi hayranıyım. kendilerinin heykelini dikicem salonuma. aferim sloan. ayrıca da bu bölümde değildi sanki ama yine de şu yorumu yapmak istiyorum ki, senin gibi bir insan sümsük don'a hiç olmaz. senin ille de bir ilişkide olman gerekiyorsa lütfen yeni bir karakter alsınlar ya da will'e filan yapsınlar. 

5/1
bu bölüm beni öyle çok etkiledi ki... nerden başlasam ki en önce?
sen kaybettiğini toprağa koyduktan sonra, hatta böyle bir durumda toprağa bile koyamadıktan sonra, onu yokedenin ölmesi neyi değiştiriyor, neyi hafifletiyor ki? hafifleyeceğine inandığın eksiklik, dolup kapanacak olsa, adı eksiklik olur muydu, başka bir ölümle kapatmayı hayal ettiğin? babası wtc'de ölen neal'ın kız arkadaşı, bana bambaşka şeyler düşündürdün. cansın. 
don'u sevmesem de ayağa kalkıp tam bu neyin paranoyası derken nasıl bir durumda olduğunu anlaması, o close up pin, şapka, omuzdaki rütbe çizgileri çekimi muhteşemdi. yani daha güzeli olamazdı bence. bir de söylediğinde o müthiş rahatlama anı... not a dry eye in the house, eh? diyorum başka birşey demiyorum. 
ikincil planda will'in kafasının milyarlar olmasına rağmen programı sunması pek inandırıcı gelmemekle birlikte, önüne kağıt koyup obama-good osama-bad yazmasına yemin ederim kıçımla güldüm. nicely put guys.
hatta son bir dipnot: bu bölümden sonraki bölümde previously tadında bir yorum yapmadınız, bölümü de cidden o açıklamanın bir kısmıyla bitirdiniz. son derece etkileyici olmuş. tekrar tebrikler.

blackout part 1 ve 2
inside info veren amcanın anlattığı düzen son derece çılgındı, accayip etkilendim. tabii bir medya dizisi olarak malum olaya gönderme yapmadan duramazdı bu dizi. dursaydı garip olurdu. o reese'in anasının önünde busted olduğu dakikada yemin ederim kendimden geçtim zevkten! sodalimonları içmekle bunları sindiremezsin reese. eziksin ezik! oh! will'in kontratı da elinizde patlasın inşallah oooh! şimdi bir de bu amcayı anmalı. ya üzüldüm çocuklarının gelmemesine misal. bana bunlarla gelmeyin, duygusallaşıyorum. soğuk savaş göndermeleri çok yerindeydi. herkesin duruşunu iç politikasını biliyoruz sonuçta, saklamanın manası olmazdı. hele de amcanın intihar etmesi, kalbimi kırdı. allahım bu paragraftan bir alttakine naıl geçilir ki?


allahım mac'in konuşması the tarihin en bomba anıydı! 
Mac: I say the power going out is what is gonna save this-- SON OF A BITCH!!!! 
ahahahahahahahhahahahahhahaha diyerek yorumumu yapmış olayim, yeminlen muhteşemdi. bekledim o anı, hani elektriklerin gerigeleceği. ama ne yalan söyliyim, mac'ten bu outburst'ü beklemiyordum, holy moly, muhteşemdi!


the greater fool

ay will allah belanı vermesin yüreğime indirdin oğlum! bi kan damlaları filan, ödüm patladı sana birşeyler oldu diye. tamam yine oldu da, yani, yine de you know what i mean. sloan'ın en sondaki greater fool açıklamasına değinmeyeceğim. zaten anlatılamayacak, tüm sezon izlenmeden anlaşılamayacak bir açıklamaydı o. o minnoş college girl'ün ben de greater fool olmak istiyorum diye gelmesi hoş bir nüans olmakla birlikte benim en favori sahneme dönmek zorundayım.
sex and the city turu diyorum başka birşey demiyorum! maggie senin bu mıymıyış hallerini sevmesem de o çılgın outburst'üne kurban olduğumsun! bağırdın çağırdın dağıttın kopardın ya kayışı, kokteyller içilirken sana baktılar ya, allahım daha en başında otobüs tam bir SatC jeneriği gibi üzerine su sıçrattı ya (tabii biraz daha fazla zhehehe) inanılmazdı yani. o an çok çok çok özlediğimi hissettim the en sevdiğim diziyi. her bölümünü binyediyüzondört kez filan izledim ama yine başliyciim galiba, film gelinceye kadar idare ederiz, bir de film gecesi yapar, big'in kafasında çiçekleri parçalar rahatlarız belki ne dersiniz a dostlar!


yorumlarım biterken birkaç şeye değinmek isterim:
mac'le will'i on-screen bir öpüşürken göremedik ya, yuh diyorum size! allah belanızı versin lan. üstelik mac'in o iki sayfayı göstermesinin üstüne olacaktı bu, piç ettiniz. pes!
maggie don jim lisa (hatta sloan?) olayının ne kadar bokunu çıkardığınızı da aşk üçgenimize dikkat çekerek vurguluyorum. aaa siz de fark ettiniz galiba. bu bir üçgen değil! dörtgen beşgen hatta!waht the fuck! silkinin ve kendinize gelin. sizin inferior hikayenizdeki olayları merak etmiyoruz. baydınız.
ya sorarım size bu dizinin jeneriği neden bu kadar uzun? gerek yok yani, iki spiker göster, üç online yaz filan bitir, maşşallah 10 dakka jenerik, olmuyor ama. suyunu çıkarmayın. this is not er yani.

neyse efendim yorumların sonuna gelirken overall bahsetmek gerekirse, bu diziye bayıldım, heryerde propagandasını yapıyorum. izle izle izle laaan diye yalvardıklarım da oouuuğvv süpermiş yaaa diye telefon açıp mesaj yazıyorlar. kaçırmayın derim. seneye binbir entrika ve seçim olaylarıyla görüşmek dileğiyle newsroom. dilerim trajediler yerine politika haberleri yaşanır sadece.