19 Temmuz 2012

[16 Temmuz '12, gece.]


Insanoglu kus misali dedikleri kadar var gercekten... Bugun gozlerimi sicak bir istanbul'a actim ama, ayni gun biterken bambaska bir sehirde serin bir geceye kapatiyorum. Cocuklugumun sehrinin bana verdigi huzuru nasil anlatsam size? Burasi gece yarisi anayoldan gecen arabalarin seslerini duydugum, hatta o yolun yapimina tanik oldugum, circir boceginin ara vermeksizin nasil ottugune sasirdigim, gokyuzu yildizlarla kapli bir sehir. Balkona oturdugumda gokyuzundeki yildizlara eslik eden tipki gokyuzu gibi dolu bir kiyi var karsimda, belki de gece yarisi gecen yolcu gemileri eslik ediyor o yildizlara. Oyle bir yer ki cocukken biriktirip dolaba yapistirdigim stickerlar hala duruyor, oyle bir yer ki cocukken okudugum masal kitaplari hala cekmecede sakli. Sabah gundogumundan once ezan sesi, denizin sut liman goruntusu, ufukta ruzgar gullerinin o agir aksak donusu ve bikmadan usanmadan yillardir cakan 9 cakar fenerinin son goz kirpmalari. Iki gunlugune geldim ama gelir gelmez iyi ki yaptim dedigim bir yer burasi. Dunyanin bir ucu da olsa giderdim diyecegim turden yani. Oyle bir yer ki tum herseyi iptal edip burada kalmaya beni ikna edebilecek. Burasi iste, samanyolunun binbir yildizi altinda, cocukken ogrendigim buyuk ayi'nin golgesinde anneanne ve dedemin keyfini surdugum baska bir diyar, baska bir dunya burasi. Gecen yaz bir turlu tadini cikaramadigim, ama bu yaz tadini cikarmaya niyetli oldugum. Evim... Deniz kokulu, dolaplarinda havuc yagi gizli, su basinci arasira dusen, hamaginda uyuyakaldigim, tavla partilerinde kriz gecirdigim, gun batiminda binbir dilek tuttugum evim. Cok, cok ozlemisim...