06 Temmuz 2012

[Post Alcatraz.]

o kadar dizi izledim hala sektörün bazı denklemlerini çözemediğimdir. misal ben şööyle bir türk dizilerinin oyuncularına konularına tanıtımına bakınca anlarım bizi nasıl birşey bekliyor diye. misal komedi hiç sevmem, hele sitcom filan bu tip şeylerden hiç haz etmem, kara mizaha kurban olurum ama görür görmez anladım efendim how i met çok tutacaktı. tıpkı gülse gibi bir gözlemcinin yalan dünyasının tutacağını anladığım gibi. genel formülüm de güzel kız güzel oğlanlı bir denklemdir tabi. konu da güzel olmalı da, bir de şöyle elle tutulur, seyircinin heyecanla bekleyeceği karakter olmalı. örnek veriyorum: kuzey ve güneydeki kıvanç. insanın kendiyle bağlayacağı konu olmalı: kadınların çatışması ile geçen aşk hikayesi ve tarih galeyanı muhteşem yüzyıl gibi. ya da bir sansasyon lazım: borgias gibi. ama bazı diziler var ki misal çözemiyorum nasıl tutuyor. örneğin the killing. yanlış anlaşılmasın, ben bu diziyi çok seviyorum. ve sezon finali filan holy shit! tadında beni şoklardan şoklara sokan finaller arasındaydı. ama 25 bölüm 2 sezon bir katili bulamadılar, başrol kadın bir cins -üstelik öyle femme fatale filan değil- başrol oğlan desen youuvv youuv diye takılan ex-junkie, yani şaşkınım bu kadar tutmasına açıkçası. hani bir yandan da kızın ailesinin çilesi gidiyor. pes. ama geliyorum şimd esas lafa, yahu alcatraz'ın ne günahı var biri bana açıklasın?

efendim ben bu diziye dün başladım, bugün öğle saatlerinde sonuna geldim. kendileri 13 bölümler, ilk sezon sonunda iptal edildiler. tamam, başrol kızımız yardıran kadın rollerinde değildi, tamam çok çılgın oyunculuk yetenekleri de yoktu, ama konu iyiydi yahu. adamlar, geçişler filan ne bileyim ısındıydım ben konsepte. except sürekli alcatraz yazısının geçmesi aranağme olarak, bir de şu hapishane kapılarının kapanma efekti. zaten bana böyle hapishane ortamlarını görünce ufunetler basıyor, tahtalara vuruyorum filan, biraz sıkıntılandım. ha bi de herkesin ayrı bir cins çıkması da çılgındı. ama zannımca neden tutmadı, çünkü jj abrahms artık doğaüstü konseptinin bokunu çıkardı. sen git  alcatraz'dan kaçış'tan x-men last stand'e kadar kullanılmış güzelim hapishanenin fenerinin altındaki oda da oda, vay anahtar da anahtar diye dolaştır lafı çevir, olmaz böyle.  ulen dedesi de dedesi, bir türlü bağlayamadınız lan olayı. tamam en sonunda güzel bağlandı, neler olduğunu anladık da yani o zaman previously on buffy the vampire slayer yapmayın anacım. (bu previously on bıdı bıdı kısmı bende sonsuza dek btvs olarak kalacak, çünkü bu kısmı sevgili anthony head'ciğim o muhteşem sesiyle söyler, beni benden alırdı, her bölümde de söylemezdi yalnız, to be continued'lu ya da baya önemli bölümlerin başında girerdi ki böööyle zevkten bayılırdık daha dizi başlamadan, neyse) 

geliyorum ikinc yorumuma, abi bu alcatraz ne güzel bir yerdir öyle? parmaklıklar ardında bile izledim ben hapishanedeki kadınların çilesi tadında olduğu için ama fiziksel olarak bir bina böyle güzel olamaz. sanıyorum ki adalara olan ilgi merakım, deniz deryaya sevgimle birleşince böyle bir yorum ortaya çıkıyor. varsın hapishane olsun hiiiiiç umrumda değil, beğendik. (ay izlerken aklımda heeeepsini hiiiiiç üşenmeden izlediğim charmed'ın alcatraz'da geçen br bölümü geldi, orada da bir mahkum hücrelerden birince hayalet olarak uyanıyordu galiba, dedim keşke bu herifler gelse, şu phoebe'yi öldürse de ben once and for all kurtulsam şu karıdan. yani bir insan bir insanı hiç mi sevmez? sevmiyorum yapılacak birşey yok. neden sevmiyorum? çünkü bu ezik kadın benim all time favourite pembe ranger'cığımın mimiklerinin bir kopyası. ben demiyorum kopyası olduğunu, heeerkeslerle yatakhane muhabbetlerinde bu konuya bir açıklık getirdik. neyse, charmed evresine girmiyorum, çünkü anlatacak çok şeyim var. the en gıcık olduğum kadının bebişim christian troy'la beraber olması, piper'ın 892035979648 bölüm ağlatılması ve paige'in fıtı fıtı bilimum mallıklarına yorum yapamiyciim şu an. ama charmed'ı seviyorum. hem supernatural hazinemi besleyip, hem sevdiğim oyuncuları göstermiştir (charisma carpenter as the seer diyorum) hem de  şöööyle bir SF turları ataraktan kalpleri fethetmiştir. ay yarebbim bir de şunu söyliyim içimde kalmasın, dizinin artık son sezonlarında leo ve elders ve bilimum tiplerin  golden gate köprüsü tepesinde buluşmasına bitiyorum. köprüler üzerine ödev bile yazmış biri olarak ben bu köprüyü silüeti seviyorum arkadaşım! hele de x-men'de magneto o köprüyü komple kaldırıp alcatraz'ın önüne indirdiğinde ön safta jean grey yardırırken sanıyorum zevkten bayıldım.hem the best of best entrikalı ada, hem the en sevdiğim köprü in the world, hem de telepatik güçleriyle phoenix olmuş yardıranzi jean grey, ey tanrım beni baştan yarat mutant yap dediğimdir! neyse parantezi kapatıciim.)

sam neil'dan bahsetmiyciim, çünkü kendisi yaşlanmış buldum ve gençken de pek yakışıklı bulmuyordum. ama karizmatik olduğu kesin. yardırıp ateşler etmesi milleti yaralaması çok haşin hareketler olup göz doldurdu. ammavelakin bebeğim sen de lucy'e olmuyorsun kiii! dizimiz senin mıymışık aşkından bitti ben size diyim. göz var nizam var çocuklar! nerde o eski gardiyan haliiiin, nerde şimdiki halin. valla hiç yakışan bi çift değilsiniz kusura bakmayın. geliyorum sana lucy. lucy'nin kim olduğunu 1065794 saat düşündükten sonra buldum, neela'ymış yahu ER'daki. kızım ben sana ne ağladım o dizide bir ben bir allah bilir. binbir kaza maceradan sonra hala minnoş asker kocan mıydı sevgilin miydi gelicek diye eve döndüğün bölümü hiç unutmayacağım. sanki ben kavuşmuş kadar sevindiydim, gözlerim dolduydu. hele de o bölümün başını kaçırmıştım ki ben, hiç bilmiyordum çocuğun geleceğini, ay bebişim valla ağlattın beni. şimdi geliyorum lucy rolüne. seni sevdim lucy. valla sen tüm doktorlardan deli çıktın. klinik mlinik psikoloji filan duyunca dedim ben zaten şok mok terapisi filan bu işin ucu bucağı yok. neyse bir de arada vuruldun -ki baya güzel bir sahneydi yüreğim ağzıma geldi- 345 bölüm komalara girdin. seni şimdilerde değil de geçmişte görmek hoşuma gitti. ama dilerim sam neil'la gitmezsin, valla hiç olmazsınız siz kusura bakma. 

ulen ray lafım sana. bi lafı dolandırmadan şu kıza anlat da kurtulalım bebeğim. vıy vıy hamam sefası gibi her şeyi dolandırıp herşeyi saklarsan bak böyle olur. kızımız öldü gitti. peh! diyorum. vay kardeşiymiş de vay kimlik değiştirmiş. orası süper bir twistti ama devamını göremedik sende olmadı. 

şimdi son sahneyi bi yorumliyim. kızımıza hiiiiç bişiy olmaz, çünkülüm buna yine gümüş bilmemneler kanından verirler, ekip arayışına devam eder. nitekim orada kimler vardı kimler kaçtı merak ettim ben şahsen, görsek iyiydi. ama en azından secret circle'cığım gibi circle'ın  4 üyesinin kıçını görüp kara büyüye tanık olup yarım yamalak kalmadık ortada. aklımda bir plot oluştu, tek eksik bir alcatraz kitabı alıp okuyup hayal kurmak.

neyse efendim overall, bu diziyi beğendim. hayalgücüme hayalgücü kattı, çook güzel çook sevdiğim şeyleri aklımda tekrar canlandırdı. yakışmayan bir çift ve çılgın olağanüstü bilinmeyen gerginliği ile birazcık sınırları zorlasa da, ben şu 13 bölümde tanıdığım çılgın mahkumların yeteneklerini, takıntılarını, kurdukları cümleleri ve time jump muhabbetini kesinlikle database'ime kaydettim, derhal en yakın DW hikayemde kullanacağım. sevgili m, tavsiye on numara oldu çok teşekkürler, iyi ki izlemişim =)