Bugun gozlerimi saat on birde actim. Bir onceki gunden sehir merkezini
kesfetmenin, yok yok, odevini yapmak diyecegim hatta, keyfini surduk
resmen. Kahvaltiyi kacirdim ama olsun, sehir merkezinde birkac oreo, bir
iki ufak starbucks sandvici filan, arayi kapattim. Ilk hedef katedraldi
tabii. Cathedral y giraldo. Burasi dunyanin en buyuk ucuncu
katedraliymis. Ilki vatikan suphesiz, ikincisi de st.paul'mus. Oldukca
ferah, sutunlari as islemeli bir katedral burasi. Icerisi oldukca genis,
tum odaciklar ve sergi alani olarak kullanilan kutsal malzemeler
kenarlarda, dolayisiyla alanin buyuklugunu hissedebiliyorsun. Ikinci
duragimiz real alcatraz oldu. Efendimm burasi saraymis eskiden. Simdi de
cesitli odalari gorup (back lighting'li fotolar cekip) bahcesinin
keyfine variyorsunuz. Arap etkisinin yadsinamazligini bir kere daha
kabul ediyor insan. Kapi ve duvar isciliginin fotografini cekmekten
helak oldum desem yeridir.
Burayi da gezdikten sonra arena'ya gittik, adini uygun olunca yazarim
unutmazsam. Bildigin matadorlarin oldugu arenaymis burasi, hemen mevcut
tura katildik. Aman allahim bu olay bir vahsetmis ben bunu anladim.
Kadin anlatiyor, once bir grup bogayi alana getirirmis, boga
sakinlesirmis ve o esnada matador boganin karakterini cozermis. Bogalar
bir yerde ozel yetistiriliyormus bir de. Sonra ikinci grup mizraklarla
(ozel bi ismi var da bilemiyciim tabiy) bogayi kizdirir, oyle matador
alana girermis. Once islemeli kaftanimsi ortuyu, sonra pembeyi en son da
kirmiziyi kullanirmis. 'Perfect kill' omuzlarinin arasindaki noktaya
tek kilic hamlesiymis. Zaten boyle olmassa genelde ona odul verilmezmis.
Behey! Yuzsuzluge bak sen! Bi de kadin 3 yuzyil boyunca tek kisi oldu
dedi. Kazalari saymiyoru heralde, bu bogaciklarin ahi en sonunda bi
yerden cikacak tabi, oh cok iyi olmus. Sonra bogalar (olunce tabii)
okuzlerle ceklir goturulurmus. O esnada halk eger matadorun odul
hakettigini dusunuyorsa beyaz mendil sallar ve sonra hakem (ozel adi var
yine) bu duruma karar verirmis. Odul alan matadorun ozel bir cikisi
varmis. Tipki revir, bogalarin girisi, matadorun girisi icin ayri bir
kapi oldugu gibi. Dedigim gibi, tum bunlari ogrenmek guzel olmakla
birlikte cidden cok vahsi, cok gereksiz buldum ben bu boga guresini.
Artik ispanyollar kusura bakmasin.
Bu noktada turistik turumuz sona erdi, sehir mimarisi kismisini bitirip
kendimizi alisverise vermeye karar kildik. Zaten on calismamiz mevcut
oldugundan, haritacibasi ben one dustum yardirip bu magazalara gittik.
Ilk sok: ulen ciddi ciddi siesta yapiyo bunlar! 4 saat dukkan kapata
kapata iflasla patlayacaklar ya, heyecanla bekliyore. Yerel bisiy de
degil yani magaza, bildigin turistlere satiyor. Behey, umrunda mi dunya!
Neyse efendim arada bir ogle yemegi yedik deniz urunu kizartmali filan,
sonra yine donduk dukkanlaraaaa. Bir tane yelpaze begendim, dakka bir
gol bir cook pahali cikti. Biraz daha uygun fiyatlisini bulurum diye
begenip sormaya devam ettim ama en son 500 euro deyince adam, pes ettim
ey dostlar! Biraz daha uygun koldan yelpaze aldim, sallari sormami
saymiyorum. Begendigim dalli gullu flamenko usulu tum sallar
onyuzbinmilyon euroydu! Cidden icime oturdugudur. Dukkan sahiplerinden
izin alip fotograflarini cektik, annecigime gostereyim neler var yelpaze
piyasasinda da gorsun bari. ay babami da unutmadim tabii ki. Ona da
kastalyet aldim. Hani flamenkocular ellerinde tikir tikir caliyor ya, o
enstruman iste. Bildigimiz kasik sesi ama bambaskaymis keyfi, birazdan
anlatacagim. Tum bu hediye fasli da bittikten sonra (yine kardesim ve
anneme tokalar filan) gectik ayuntamiento the bulusma yerine. Burasi
belediye binasi oluyor. Evet ispanyolcam madridden beri gelisti baya
hihihi :) atladik taksilere ve su ana kadar gordugum en buyuleyici sovu
izlemeye basladik.
Flemenko bambaskaymis ben bunu anladim. Insan gidip yerinde gormeden
kesinlikle anlayamaz. Sehir merkezinde gezerken bir suru flemenko bar
vardi ufak ufak, biraz aramizda dedikodu yapip "hmm bu kadar da pahali
degil ama neiyse" tadinda yorumlarla gunahini almisiz deniz hanim the
rehberin. Tapas'li sangria'li krem karamelli yemek fasli surerken sahne
bir saniye bos kalmadi. Genclerin gosterileri de guzel ve hatta guzel ne
demek, nefes kesici olmakla birlikte biraz daha orta yasa yakin
hanimlar beyler beni benden aldi esas! Allahim o mavili siyahli kadin
kendinden gecti, beni de oldurdu. Onun zevcesi ( zevceden kastim onun
dans partneri oluyor bu noktada) yeleginin onunu tutarak, ceketlerini
savurarak, hizini alamayip dizlerine vura vura dans ederek beni bayiltti
cidden. Yemek yiyemedim, ancak ickiye verdim kendimi yeminlen. Bu nasil
tutkudur, bu nasil ihtisamdir, bu nasil bir bu nasil bir?!? Sonra bir
baska kadin cikti, soyle anlatayim kadini, gece sonlarina dogru carmen'i
bu kadin oynadi! Cok cok cok guzel kadinlar olmamasina ragmen,
danslariyla bir tanrica olan bu kadinlari izlerken ruhumda endulus'un
insanin icine dolan muthis enerjisini hissettim. Beylere gelince... Bir
onceki gun barda yari ciplak dans eden manken cocugun seksapelitesi bu
30lu 40li yaslardaki adamlar tarafindan yerle yeksan oldu.
Simdi bu beylerden bahsetmek icin ayri bir paragraf acacagim. Once
bayanlar dans ediyor. Onlarin kostumleri, eteklerini savurmalari,
yelpazeleri, sallari goz ziyafeti cekiyor. O esnada beyler (genelde
ciftler cikiyor, arkada tempo tutan tipler oluyor) oturarak tempoya
eslik ediyor. Sonra kadin adamin onunden tum isvesiyle goz suzerek
gecerken adam ayaga kalkiyor, kadin oturuyor. Adam dansa yavas basliyor,
eli yeleginin ustunde, sanki bakin sadece ayaklarim oynuyor, vucudumun
ustunun kontrolu bende dermis gibi. Sonra hizlaniyor ve hizini alamayip
tum bedenini enstruman olarak kullaniyor. Omzuna vuruyor ayri ses,
dizlerine vuruyor, bacagina vuruyor apayri sesler. Sonra donmeye
basliyor kendi etrafinda. Boynundaki fular donuyor, gomlegi gittikce ter
icinde kaliyor, saclari dalgalaniyor ve o anda tum muzik durup isiklar
yaniyor. Soluk. Alamiyorsun. Ardindan ciftler karsilikli dans ediyor.
Ayri ayri hareketleri ortak adimlar takip ediyor. Bakisiyorlar,
sariliyorlar ve sahneyi terk ediyorlar. Biliyorsun o an. Eminsin. Tango
bahane, flemenko sahane!! Efendim uzun lafin kisasi benim carpintim
filan oldu bu gosteride, kendimden gecti, catalimi yerinden kaldiramadim
desem yeridir. Mutlaka gorulmeli mutlaka, MUTLAKA!!
Simdi gecenin sonunu bagliyoruuuum. Sevilla'da bir festival varmis. Ama
taksicinin dedigine gore bu sevilla festivali degil, ufagiymis. Bana
gore triana belediyesi toplamis mekanlari panayirda, her dukkan gelirini
bir kuruma birseye veriyor. Artik ekonomik cokuntunun bu kadari! 4 saat
uyumaya benzemiyor tabi bu dear comrades español. Ama boyle dedigime
bakmayin, cok eglendik. Piña colada'lar alindi, daiquiri de melon
tadildi. Oy valla cok guzeldi! Ressmen yerel halka karistik azizim.
Hatta sunu da cok kiskandim, canli muzik yapiyorlar mesela, aman tum
kadinlar erkekler flamenco yapiyor! Bu ne lan! Ben de yapicam, ben de
ogrenicem kapak olucek! Valla cok guzeldi ortam yahu. Endulus
gokkubesinin altinda elimizde ickiler, uzaktan gitar sesleri, ole
naralari ve nehrin aksam esintisi. Daha guzel olamaz.
Ara dipnotlari geciyorum bu noktada. Bir ara kalkip "ku de ta" denilen
bara gittik. Kapaliydi ezik yer. #epic fail. Yelpaze ve salci dukkani da
zengin olduktan sonra gelmeye karar verdik a ile. Kapaticaz dukkani,
alicaz sedeflileri alicaz el islemesi resimlileri alicaz dantellileri
alicaz uyduruk cerceveleri bile! Peh!
Efendim gece sonunda nehir kenarinda otururken yorgunlugumuz coktu ve
donmeye karar verdik. Yollara cikacagiz yarin diye valizimi bi
duzenledim, dusumu aldim ve saat dort sularinda yastiga basimi koydum.
Mutlu ve huzurluyum.