Insanin her zamanki rituellerinin disina cikmasinin yarattigi hissi
tanimlamak cok zor aslinda. Kimisi vazgecemeyecegin aliskanliklarin
varsa yaslanmaya basladin diye nitelendirir bu durumu mesela. Zaman
icinde bana daha yakin gorunup aslinda uzak duran sarkilar anilar
gruplar ve hatta filmlerin yasattigi o yaslilik duygusunu sevmemekle
birlikte, bugun yasadigim bu degildi biliyorum. Bugun kendimi bir
aynanin icinde buldum. Dogru yerdeyim, ayni yerdeyim ama farkli
goruyorum hayati. Oyle garip ki... Aksam serinliginde cay iciyorum ama
oteki balkondayim mesela. Ya da kapidan cikip yan kapiya yoneliyorum
anneannemlerin tarafina ama uzerinde anahtar yok kapinin. Dile kolay 23
yil boyunca kapinin ustunden sadece geceleri alinan anahtarin orda
olmamasi oyle anormal ki, kilide dokunurken buldum kendimi, sanki
anahtar orada ama ben goremiyorum. Oturma odasinda oturdum misal, koltuk
ayni, oturdugum yer ayni, ruzgar ayni, pencere ayni, ama eksik olan
nefes, nefesler odanin icinden isigi alip kacmis, goremiyorum etrafi.
Katlanan posetler, naftalinli esarp cekmecesi, askida giyilmeyi bekleyen
elbiseler, uzerinde kemeriyle kapida asili duran pantolon... Oyle
yabanci ki bana, oyle tanidik ki! Yillardir hic acmadigim cekmeceler
-havlu lazim oldugunda annanisten istemek, hirkayi annanisin du bakem
diyip getirmesinden mutevellit- yillar yili kullandigim esyalarla dolu.
Insan ne yapsa bilemiyor, elini kolunu bir yere koyamiyor. Dolaplar
acilinca naftalin, belki biraz rutubet kokusunun ardindan ruh kokusuyla
doluyor heryer. Cam siselerde yarim kalmis parfumler ve tras kopugu tum
evi sariyor. Adeta eter gibi, ne kadar mucadele edersen et burnundan
iceri dolup nefesini tikiyor, ruhuna sokuluyor ve sen cekmeceleri
actiktan sonra esyalari toplamaya bir bayginlik halinde devam ediyorsun.
Oyle ki aksam oldugunda yorgunlukla balkonda otururken isiklari
acmiyorsun. Hayir, gecmis yazlardaki sinek gelir diye acmamak degil bu,
sadece gozlerin o bayginliga alisik. Maalesef. Aliskin. Alismak zorunda.
Aslinda biraz once izledigim isik isik yolcu gemisini yazacaktim.
Cemberimde gul oya referansi yapip "icimden gemiler gecsin" istiyorum
diyecektim. Ya da oyle birseyler. Sonra yine o sonsuz yildizli durgun
gokyuzune bakip belki van gogh'u anacaktim. Ama aynada hapsolmanin bas
dondurucu hissi agir basti saniyorum. Yazsam aynayi kirip disari
cikarmisim gibi sanki. Ama o aynadan cikmak bir yana, bulundugum tarafin
faniligi, ikinci anneannemin varliginin ustune golge dusurebilecek
herhangi bir catlak ihtimali bile sarsti beni. Saniyorum bu tarafta
kalacagim.