09 Temmuz 2012

[in joss we trust.]

dün büyük kavuşma yaşandı ey dostlar, en sonunda avengers'ı izledim!!!!

bu cümlenin sonuna ne kadar ünlem işareti koysam da yetmez bence. çünkü film çok çok çok güzeldi yahu! bir tane daha ünlem! bir kere konuyu uzatmadan dan die olaya giriyoruz. teselecta mıydı neydi (doctor who'da da böyle birşey vardı neyse) dünya için tehdit, dolayısıyla bir kahraman ordusu toplamamız lazım. ne yapıyoruz, hemen kahramanlara gidiyoruz. efendim diğer filmleri izlemediğim için (diğer filmlerden kastım söz konusu kahramanlara ilişkin yapılmış filmler oluyor, avengers'ın henüz başka filmi yok) mevzuları derin anlamları pek çakamadım. ama flashback filan derken konuya iyicene hakim oldum. captain americacım, valla idare edersin. yani çok ahım şahım bir yakışıklılığın yok ama çok görev adamısın sevdim seni. natasha romanoff hakkındaki yorumum da şu olacak: kızım sen ne çılgın ne muhteşem bişiysin öyle! zaten scarlet'ın güzel olduğunu hepimiz biliyoruz da bu karakter ayrı bir iyi yahu. böyle manipüle edip tüm havadisleri söküp almasına bayıldım! geliyorum şimdi hulk'a. ay valla içimi baydın en başlarda bebişim. kontrol kontrol nereye kadar anacım içindeki dışarı vur da endamını görelim demek istedim izlerken. en sonunda çok şükür becerdin ve yardırdın heryerlerde. şimdi bir de aranağme loki'den bahsedeyim. valla loki iyi hoşsun, fena değilsin. ama bu ezik mıymışık kardeş triplerini derhal bırakman lazım çünkü kardeşinde bu yakışıklılık varken kimse senin bu ezikliğini çekmez anacım. sen öfkelen manipüle filan et o zaman çok tatlı oluyorsun. geliyorum hawkeye'a. valla ben seni bir süre green arrow sandım ne yalan söyliyeyim! tamam, kostümün yeşil olmadığından ve maşallah oliver kadar yakışıklı olmadığından mütevellit gerçekten inanmadım o olduğuna ama yine de o modda izledim. kötüyken son derece iyiydin, filmin sonlarına doğru da tepelerden fıtı fıtı oklarınla göz doldurdun aferiiim. yine bir aranağme şimdi. robin şerbatskiy. allahım bir insana bir rol bu kadar mı eğreti olur yarebbim! yani hiç hiç hiç yakışmamış sana bu atarlı asker haller, bomba atıldıktan sonra çötenk diye silhaını çekip dan dun etrafa ateş açmalar arabalarla göçüklerden kurtulmalar let me tell you this. ama robin'dir dedim sustum ona göre. şimdiiiiii geliyorum the best of best iki karaktere. captain america'yı izliyim dedim filan ama izlemesem de olur. ama iron man ve thor izlemem artık farz oldu! stark'çığım sen ne hoş, ne laklakçı, ne muhabbet, ne gevşek, ne hoş birşeysin yahu. hayran oldum hayran oldum. o kostümünün hikayesini de öğrensem hiiç fena olmayacak doğrusu. enerjin filan beni benden aldı, resmen you saved the world a lot yani! gelelim ikinci karaktere: bebeğim thor. hayır adı thor değil bu adamın, bundan sonra senin adın "bebeğim thor" olsun thor. senin o buğulu dipten gelen sesin, bakışların, çılgın manyetik güçlü zaar dediğim baltan ve kırmızı pelerinlerine kurban olurum ben. duygusallık da öküzlük de yakışır sana hey maşallah. adamımsın bundan sonra. ciddi ciddi adamımsın. artık sen benim için avcı değil, bebeğim thorsun. mark my words.
şimdi tek tek sahne yorumlarına girmeyeceğim ama şu kısmı anlatmam gerek yoksa çatlarım. en sonunda ben bir tanrıyım uleeeyn temalı konuşmasının ardından hulk'un loki'yi yerden yere vurmasına o kadar güldüm o kadar güldüm ki resmen başıma birşey gelecekti! bak düşününce tekrar gülüyorum tekrar gülüyorum. 

şimdi gelelim the filmlerdeki en sevdiğim sahneye. altıncı sınıftan beri buffy'i izleyen, ilk başladığı günden beri angel'ın bir bölümünü bile kaçırmadan takip eden, bu iki diziden herhangi birinin bir bölümünün 5 dakikasını kaçırsam bile mutlaka erkenden kalkıp sabah tekrarını izleyen biri olup, sonrasında buffy en baştan başlayınca tüm bölümlerini izledim ben. sonrasındaki tekrarları büyük keyifle izleyip, o senaryolar üzerine öyküler yazıp, sunnydale'e kendimi bile yerleştirip hayatlar kurdum. buffy sunnydale'i terkederken ağladım, willow için korktum, xander'ı kendi dostum gibi sevdim, cordelia hastanede komada yatıp gözlerinden yaşlar akarken boğazım düğümlendi. ya sırf giles var diye discovery channel'da şeytan çıkarma ayinlerinin bile olduğu doğaüstü olaylar belgeselini bile izledim. televizyonda firefly görüp kanalı değiştirtmedim, tanıdığım herkese bilerek değil, elimde olmadan büyük bir hayranlıkla joss ve buffy angel'ın reklamını yaptım. dvdleri alıp tekrarlardan bile ağladım, hush'ta korktum, once more with feeling'de coştum, hole in the world'de kahroldum, orpheus'ta mutluluktan delirdim. işte yıllardan beri bu şekilde bir sevgi beslediğim dizilerimin yaratıısı joss whedon, 1 milyar doları geçip tarihte en çok izlenen filmler arasında james cameron'cuğumun avatar ve the hayatımın filmi titanic'inden sonra 3. sıraya yerleşen avengers'ın yönetmeni olarak ekrana çıkınca hissettiğim şeylerin tarifi imkansız. benim kardeşim, oğlum, babam, hatta kendim bu noktaya gelmiş kadar sevindim. screenplay, senaryo, yönetmenlik yapan joss'un önüdne şapka çıkarmakla kalmadım, herkesin de şapka çıkardığını, çizgi roman dünyasının onu kucaklığını gördüm ya, daha ötesi yok mutluluğumun. dolayısıyla şöyle bitireceğim sözlerimi:

in joss we trust.