Bugun nihai hedefimize dogru yola ciktik, barcelona yollarindayiz. An
itibariyle bulundugumuz bolge ile ilgi bazi yorumlarimi paylasmak
isterim. Uniter devlet yapisina alismis, paris'te birkac hafta gecirmis
minnos kita avrupasi egitimli turk gozuyle buralar cok garip! Sevilla
madrid ve bilimum yerlerden valencia ve barcelona'ya geldigimizde dil
degisiyor yahu! Aqua bile agua oluyor. Buones dias, bona dia tadinda
birsey oluyor filan. Tabii rehber surekli anlatiyor su kadar bolge su
kadar ozerk sehir var filan diye, bir yandan da anayasa hocamin kulagini
cinlatip hatirliyorum bu olaylari, ama yine de tanik olmasi cok garip.
Baska sifat bulamadim resmen, cok garip. Ama sevdim bu ulkeyi o ayri.
Simdi geliyorum ispanya'dan havadislere. Heryerde gosteri var burada.
Surekli birseylere denk geliyoruz. Misal madrid'de once parklarda
oturuyorlar iciyorlar muhabbet ediyorlar, sonra da yuruyuse basliyorlar.
Dun valencia'da vodafone iscileri cikarilmis galiba, onlar sokaktaydi
bu sefer. Aksamlari otelde tv'yi acinca (malum tum kanallar except bbc
ispanyol kanali) surekli konusan bir devlet baskani ve ekonomik durum
alt metinleri geciyor. Saniyorum ki artik saatlerce siesta yapan bir
halki kaldirmiyor ekonomileri. Heryer satilik kiralik ev ilaniyla dolu,
sanki ispanyollar kacarcasina gidiyor sehirlerden.
Neyse efendim donuyorum barcelona yolculuguna. Birazdan ogle yemegi icin
duracagiz, gun icinde sehirde tur atip aksam ivir zivirlarimizi otele
birakarak alemlere akacagiz. Otelimizi de dun geceki otel fiyaskosundan
(otel temizdi, sadece coook uzakti) sonra internetten inceledik. Yakiniz
yakin, ooh. Acikcasi eger birkac gun once titanic ilanini gormeseydim
sagrada familia'yi, gaudi'nin eserlerini, diger tum kilise meydan ve
bilimum yerleri merak edecektim. (Ac parantez biraz once sunu ogrendim)
burada dunyanin bilmem kacinci buyuk akvaryumu varmis, pek severim boyle
seyleri mutlaka oraya da ugrayacagim. Muhtemelen benim serginin
yakininda o akvaryum. (Kapa parantez)
Ama birkac gun once Titanic: The Exhibiton ilanini gordum. O an
barcelona, titanic oldu. Gaudi'yi kaldirip attim camdan. Kiliseleri
yaktim gitti. Meydanlari da yiktim gecti. O kadar gozumde degil ki!
Biliyorum, bu saydigim yerlede bin bir foto cekip oralara bayilacagim.
Ama titanic baska, bambaska benim icin. Soylediklerimin deli sacmasi
olmadigini anlamaniz icin beni tanimaniz gerekli, hepsi bu. Yoksa
anlayamazsiniz. Anlamayin da zaten. (Oo trip atarim cok pis hihohoho)
Titanic'i yillar once sinemada izledigimde ne kadar heyecanlandigimi
hatirliyorum. Dogumgunu hediyesi olan sinema biletlerim elimde en arka
loca koltuklarina babamla kuruldugumuzda heyecandan kavruluyordum. Film
basladiktan sonra ise kendimi olucek olucek, ciksin artik oradan diye
babami cekistirirken bulduydum Rose soguk sularda baltayla ilerlerken.
Ben boyle sevince annem albumu hediye etmisti bana bir de. Celine dion'a
olan sevgim o yillarda basladi, hala da tam gaz surmektedir. Albumu o
kadar cok dinledim ki (celine dion) albumun filmi ters sardi
tornavidayla duzeltmem gerek dinlemek icin. James horner'la da iliskimiz
boyle basladi. Oyle cok oyle cok dinledim izledim ki filmi, kemanlar
calinca Rose arabadan iniyor, duduk calarken Jack'in sulara gomuldugunu
gorebiliyordum. Simdi ise izledigim herhangi bir filmin muziklerinin ona
ait oldugunu anlayabiliyorum, tipki Monet, Degas, Picasso, Dali'yi
taniyan sanat tarihi ogrencileri gibi. Sonralari birkac kere daha
izledim filmi (ve diger titanic filmlerinin hemen hepsini) ve ikinci
ucuncu izleyisimde bu hikayenin gercek olusu beni carpti, titanic
bambaska bir boyuta tasindi. Insanoglunun ihmali, hicligin ortasinda hem
kudretli hem de imkani olmayan insanlarin canini almisti. Titreye
titreye, birbirlerini bogmaya calisarak, uzaktakileri duymamak icin
sarki soylerek kabusu yasayan bu insanlar hakkinda daha fazla bilgi
almak istedim. 1912 yilinin "calisirsak herseyi yapabiliriz" mantigina
daaan diye vurulan bu baltanin tarihini ana britanika'dan okudum en
once. Titanic, orada bir bucuk sutundur. Sonra internet girdi
hayatimiza. Oradan baktim birkac siteye. Makaleler okumaya calistim,
kitaplar arastirdim. Liseye girdigim yil, okulumun genis kutuphanesinden
en once titanic kitaplarini aldim, hatmettim. Sonra bir sunum yaptim
turkce dersinde hic unutmam. Titanic'in mimari planini cizip parcalara
ayirarak yapboz yaptim, onu birlestirterek sunumumun konusunu buldurdum
insanlara. Biliyorlardi elbet daha ben baslamadan ama olsun. Tutsu bile
yaktim, arkada james horner muzikleri. Sonralari da gittigidiyor'la
tanistim, okumayi hic birakmadim. Dava tutanaklarina kadar herseyi takip
etmeye basladim, e-bay'den titanic parcalarini gorup agladim biliyor
musunuz? Onlara ulasamayisim canimi yakti. Oysa elimden gelse herseyi
toplar, insanlara muze acardim benim gozumden gorebilmeleri icin. Dedim
ya, sonralari gittigidiyor'la tanistim. Titanic'in kesfedildigi aya ait
national geographic dergisi aldim! (86 yilinin dergisidir bu) altin bir
levha uzerinde titanic tanitimini aldim. Ani kitaplarini, orkestranin
albumunu buldum d&r'lardan mesela. Ikinci albumunu topladim. Metal
maketleri topladim, magnet'lar buldum, pipet ve cevirerek yapilmis kagit
rulolarindan kendi maketimi kendim yaptim! Deniz hukuku ogrendim hatta,
otesi yok, staj yaptim, tasimaciligi cozdum. Artik titanic'le aramizda
bir baginn olduguna inaniyorum. Tum kalbimle hem de. Mesela bir gun film
afislerinin muzik esliginde arka planda dondugu bir restoranda yemek
yerken, hadi diger film benim olsun dedim cot diye titanic cikti, millet
soklara girdi. Sevilla merkeze giden otobuste ispanyolca titanic
sergisi haberini gormem bir tesaduf olabilir mi? Hic sanmam. Biraz once
ise ihtiyac molasi verildi hicligin ortasinda bir benzin istasyonunda,
orada titanic maketi kitabi satiyorlardi! Karsima cikiyor, kismetim
heralde daha ne diyeyim! Bu kismet oyle bir bag yaratmis ki, bende bu
farkindaligi yaratan filmin yaraticisi olan James Cameron'a muthis bir
sevgi saygi ve hatta bagliligim var. Sevgili jim dunyanin en derin
noktasi olan mariana cukuruna inerken, internette sayfayi acip surekli
yenileyerek takip etmistim. Sanki benim abim, babam, kocam, oglum gibi
elim yuregimde, dudaklarimda noolur birsey olmasin kelimeleri. Iste
dostlar, kisaca ozet gectigim titanic hikayem bu sekildedir. Dolayisiyla
barcelona, benim icin titanic oldu birkac gun oncesinde. En once oraya
gidip defalarca icinde dolasmak, herseyi dinlemek, herseyi en ince
detayina kadar hafizama almak istiyorum. Gidip gordukten sonra herseyi
yazacagim zaten. Until then, bugun bitmis gibi gorunuyor. Ekstra birsey
olursa ayrinti girerim.
[...] Biraz once titanic sergisinden ciktim, heyecandan hala kulaklarim
uguldayarak, ellerim titreyerek yaziyorum bu satirlari. Birinci sinif
koridorlarinda yurudum, orjinal yolcu listesine baktim, yemek
koltuklarini gordum, ufak bir buzdagina bile dokundum! White star line
porselen takimlari vardi sergide. Gemi hizini kazan ve motor dairesine
bbildiren cilgin alet vardi, ondan ring ring sesini bile cikardim. Boyle
bir heyecan olamaz. Muzenin audio guide'I james horner muzikleriyle
bezenmis. Buzdagini gordukleri anda calan gong sesini duyuyorsun. An be
an ocean of memories caliyor, sonlarda nearer my god to thee dinleyip
gozlerin doluyor. Oyle guzel bir yer ki, kelimelerim anlatamaz. Humbly
deneyecegim sadece. Birinci sinif odalari harika! O fircalari, o
aynalari, cesmeleri gordukce rose'un kulaklarini cinlatmamak, molly
brown'u anmamak mumkun degil. Halen cikarilip bileklikler yapilan bir
komur kulcesine baktim hayretler icerisinde. Ucuncu sinif odalarindaki
battaniyelere dokundum, ince yun kumasi hissettim, ust ranzada yatinca
sabah kalktigimda basimi carpa riskini hissettim. Filmde kestanelerin
kapladigi isiltili lambalari gordum. Nice hikaye ogrendim, bir suru
hikaye anlattim. Grand staircase'de poz verdim! Saatin 2.20'de durduguna
tanik oldum. Thomas andrews'in gozlerinin icine baktim... Ben bu
sergiye bayildim... En sonunda white star line'in reproduksiyon
vazosundan anahtarliga, herseyi herseyi aldim. Fotograflarimizi cantama
attim. Ustelik tum bu surec esnasinda sevincten delirme dakikalarini
dostlarla yasadim. Daha mutlu olamam diyecegim ama dost meclisinde
hersey mumkun.
Simdi otelden cikip alemlere akmaya giriyoruz, devami birkac saat sonra.
[...] Efendim kaldigim yerden devam ediyorum. Dun gece alemlerimize
aktik tabii ki. Once bir balikkciya gittik. Bir deniz urunu paella (cok
guzeldi uleeyn) ve iki tur tapas soyledik. Tapas olarak kalamar, minnos
balik tava (sardalya gibimsi) ve ne oldugunu bilmedigimiz minik gozlu
tombis sey (cuttlefish'mis kendisi) tabagi ile grilled scallopp yedik.
Istiridye olduguna inaniyorum bunun, hell's kitchen'da cok yaparlar bunu
gordon rramsey'nin kulagi cinlasiiin :) sonra efendim basladik marinada
yurumeye. Yeni marinadaydik bu arada, buna olimpicc marina diyorlar, 92
olimppiyatlari icin sporculara insa edilen lojmannlar burada oldugunda
bu ismi almis. Neyse efendim bize tavsiye edilen ilk adres Shôko'ya
gittiiiik. Allahim yarebbiiim, bu nasil bir kalabalik nasil bir cilgin
eglencedir daha boylesini gormedim. Gozun gozu gormedigi bir yerde
herkes yardiriyor ey dosttlar! Eglendik dans etttik, ama gece bir
sularinda hareketinin dorugunda olan mekan saat dortte bile doruk
noktasindaydi. Bir nokta sonra tirsiyor insan. Cocugumuz oluncca gecenin
belli bir saatinden sonra kalmasin burda diyerek son noktayi koyduk
bence. Evet efendim, bir sure daha yeni mekanlarin onunden sahil boyunca
yuruyup goz kesfi yaptiktan sonra (opium da iyiymis, oraya mi gitmeli,
yeni yerler ve sokaklar mi kesfetmeli acaba bu son ggecede?) Otelin
yolunu tuttuk. Banyo fasli sac kurutmama gevsekliginden sonra en son
saate baktigimda saat bes sulariydi. Iste bu yazilari yazdigim ertesi
gun (bugunn) gec uyanip gaudi yardirmaya basladik. Son gunun devami
yarina.