30 Temmuz 2012

[27 Temmuz 2012, Barcelona.]

Bugun nihai hedefimize dogru yola ciktik, barcelona yollarindayiz. An itibariyle bulundugumuz bolge ile ilgi bazi yorumlarimi paylasmak isterim. Uniter devlet yapisina alismis, paris'te birkac hafta gecirmis minnos kita avrupasi egitimli turk gozuyle buralar cok garip! Sevilla madrid ve bilimum yerlerden valencia ve barcelona'ya geldigimizde dil degisiyor yahu! Aqua bile agua oluyor. Buones dias, bona dia tadinda birsey oluyor filan. Tabii rehber surekli anlatiyor su kadar bolge su kadar ozerk sehir var filan diye, bir yandan da anayasa hocamin kulagini cinlatip hatirliyorum bu olaylari, ama yine de tanik olmasi cok garip. Baska sifat bulamadim resmen, cok garip. Ama sevdim bu ulkeyi o ayri. Simdi geliyorum ispanya'dan havadislere. Heryerde gosteri var burada. Surekli birseylere denk geliyoruz. Misal madrid'de once parklarda oturuyorlar iciyorlar muhabbet ediyorlar, sonra da yuruyuse basliyorlar. Dun valencia'da vodafone iscileri cikarilmis galiba, onlar sokaktaydi bu sefer. Aksamlari otelde tv'yi acinca (malum tum kanallar except bbc ispanyol kanali) surekli konusan bir devlet baskani ve ekonomik durum alt metinleri geciyor. Saniyorum ki artik saatlerce siesta yapan bir halki kaldirmiyor ekonomileri. Heryer satilik kiralik ev ilaniyla dolu, sanki ispanyollar kacarcasina gidiyor sehirlerden.

Neyse efendim donuyorum barcelona yolculuguna. Birazdan ogle yemegi icin duracagiz, gun icinde sehirde tur atip aksam ivir zivirlarimizi otele birakarak alemlere akacagiz. Otelimizi de dun geceki otel fiyaskosundan (otel temizdi, sadece coook uzakti) sonra internetten inceledik. Yakiniz yakin, ooh. Acikcasi eger birkac gun once titanic ilanini gormeseydim sagrada familia'yi, gaudi'nin eserlerini, diger tum kilise meydan ve bilimum yerleri merak edecektim. (Ac parantez biraz once sunu ogrendim) burada dunyanin bilmem kacinci buyuk akvaryumu varmis, pek severim boyle seyleri mutlaka oraya da ugrayacagim. Muhtemelen benim serginin yakininda o akvaryum. (Kapa parantez)

Ama birkac gun once Titanic: The Exhibiton ilanini gordum. O an barcelona, titanic oldu. Gaudi'yi kaldirip attim camdan. Kiliseleri yaktim gitti. Meydanlari da yiktim gecti. O kadar gozumde degil ki! Biliyorum, bu saydigim yerlede bin bir foto cekip oralara bayilacagim. Ama titanic baska, bambaska benim icin. Soylediklerimin deli sacmasi olmadigini anlamaniz icin beni tanimaniz gerekli, hepsi bu. Yoksa anlayamazsiniz. Anlamayin da zaten. (Oo trip atarim cok pis hihohoho)

Titanic'i yillar once sinemada izledigimde ne kadar heyecanlandigimi hatirliyorum. Dogumgunu hediyesi olan sinema biletlerim elimde en arka loca koltuklarina babamla kuruldugumuzda heyecandan kavruluyordum. Film basladiktan sonra ise kendimi olucek olucek, ciksin artik oradan diye babami cekistirirken bulduydum Rose soguk sularda baltayla ilerlerken. Ben boyle sevince annem albumu hediye etmisti bana bir de. Celine dion'a olan sevgim o yillarda basladi, hala da tam gaz surmektedir. Albumu o kadar cok dinledim ki (celine dion) albumun filmi ters sardi tornavidayla duzeltmem gerek dinlemek icin. James horner'la da iliskimiz boyle basladi. Oyle cok oyle cok dinledim izledim ki filmi, kemanlar calinca Rose arabadan iniyor, duduk calarken Jack'in sulara gomuldugunu gorebiliyordum. Simdi ise izledigim herhangi bir filmin muziklerinin ona ait oldugunu anlayabiliyorum, tipki Monet, Degas, Picasso, Dali'yi taniyan sanat tarihi ogrencileri gibi. Sonralari birkac kere daha izledim filmi (ve diger titanic filmlerinin hemen hepsini) ve ikinci ucuncu izleyisimde bu hikayenin gercek olusu beni carpti, titanic bambaska bir boyuta tasindi. Insanoglunun ihmali, hicligin ortasinda hem kudretli hem de imkani olmayan insanlarin canini almisti. Titreye titreye, birbirlerini bogmaya calisarak, uzaktakileri duymamak icin sarki soylerek kabusu yasayan bu insanlar hakkinda daha fazla bilgi almak istedim. 1912 yilinin "calisirsak herseyi yapabiliriz" mantigina daaan diye vurulan bu baltanin tarihini ana britanika'dan okudum en once. Titanic, orada bir bucuk sutundur. Sonra internet girdi hayatimiza. Oradan baktim birkac siteye. Makaleler okumaya calistim, kitaplar arastirdim. Liseye girdigim yil, okulumun genis kutuphanesinden en once titanic kitaplarini aldim, hatmettim. Sonra bir sunum yaptim turkce dersinde hic unutmam. Titanic'in mimari planini cizip parcalara ayirarak yapboz yaptim, onu birlestirterek sunumumun konusunu buldurdum insanlara. Biliyorlardi elbet daha ben baslamadan ama olsun. Tutsu bile yaktim, arkada james horner muzikleri. Sonralari da gittigidiyor'la tanistim, okumayi hic birakmadim. Dava tutanaklarina kadar herseyi takip etmeye basladim, e-bay'den titanic parcalarini gorup agladim biliyor musunuz? Onlara ulasamayisim canimi yakti. Oysa elimden gelse herseyi toplar, insanlara muze acardim benim gozumden gorebilmeleri icin. Dedim ya, sonralari gittigidiyor'la tanistim. Titanic'in kesfedildigi aya ait national geographic dergisi aldim! (86 yilinin dergisidir bu) altin bir levha uzerinde titanic tanitimini aldim. Ani kitaplarini, orkestranin albumunu buldum d&r'lardan mesela. Ikinci albumunu topladim. Metal maketleri topladim, magnet'lar buldum, pipet ve cevirerek yapilmis kagit rulolarindan kendi maketimi kendim yaptim! Deniz hukuku ogrendim hatta, otesi yok, staj yaptim, tasimaciligi cozdum. Artik titanic'le aramizda bir baginn olduguna inaniyorum. Tum kalbimle hem de. Mesela bir gun film afislerinin muzik esliginde arka planda dondugu bir restoranda yemek yerken, hadi diger film benim olsun dedim cot diye titanic cikti, millet soklara girdi. Sevilla merkeze giden otobuste ispanyolca titanic sergisi haberini gormem bir tesaduf olabilir mi? Hic sanmam. Biraz once ise ihtiyac molasi verildi hicligin ortasinda bir benzin istasyonunda, orada titanic maketi kitabi satiyorlardi! Karsima cikiyor, kismetim heralde daha ne diyeyim! Bu kismet oyle bir bag yaratmis ki, bende bu farkindaligi yaratan filmin yaraticisi olan James Cameron'a muthis bir sevgi saygi ve hatta bagliligim var. Sevgili jim dunyanin en derin noktasi olan mariana cukuruna inerken, internette sayfayi acip surekli yenileyerek takip etmistim. Sanki benim abim, babam, kocam, oglum gibi elim yuregimde, dudaklarimda noolur birsey olmasin kelimeleri. Iste dostlar, kisaca ozet gectigim titanic hikayem bu sekildedir. Dolayisiyla barcelona, benim icin titanic oldu birkac gun oncesinde. En once oraya gidip defalarca icinde dolasmak, herseyi dinlemek, herseyi en ince detayina kadar hafizama almak istiyorum. Gidip gordukten sonra herseyi yazacagim zaten. Until then, bugun bitmis gibi gorunuyor. Ekstra birsey olursa ayrinti girerim.

[...] Biraz once titanic sergisinden ciktim, heyecandan hala kulaklarim uguldayarak, ellerim titreyerek yaziyorum bu satirlari. Birinci sinif koridorlarinda yurudum, orjinal yolcu listesine baktim, yemek koltuklarini gordum, ufak bir buzdagina bile dokundum! White star line porselen takimlari vardi sergide. Gemi hizini kazan ve motor dairesine bbildiren cilgin alet vardi, ondan ring ring sesini bile cikardim. Boyle bir heyecan olamaz. Muzenin audio guide'I james horner muzikleriyle bezenmis. Buzdagini gordukleri anda calan gong sesini duyuyorsun. An be an ocean of memories caliyor, sonlarda nearer my god to thee dinleyip gozlerin doluyor. Oyle guzel bir yer ki, kelimelerim anlatamaz. Humbly deneyecegim sadece. Birinci sinif odalari harika! O fircalari, o aynalari, cesmeleri gordukce rose'un kulaklarini cinlatmamak, molly brown'u anmamak mumkun degil. Halen cikarilip bileklikler yapilan bir komur kulcesine baktim hayretler icerisinde. Ucuncu sinif odalarindaki battaniyelere dokundum, ince yun kumasi hissettim, ust ranzada yatinca sabah kalktigimda basimi carpa riskini hissettim. Filmde kestanelerin kapladigi isiltili lambalari gordum. Nice hikaye ogrendim, bir suru hikaye anlattim. Grand staircase'de poz verdim! Saatin 2.20'de durduguna tanik oldum. Thomas andrews'in gozlerinin icine baktim... Ben bu sergiye bayildim... En sonunda white star line'in reproduksiyon vazosundan anahtarliga, herseyi herseyi aldim. Fotograflarimizi cantama attim. Ustelik tum bu surec esnasinda sevincten delirme dakikalarini dostlarla yasadim. Daha mutlu olamam diyecegim ama dost meclisinde hersey mumkun.

Simdi otelden cikip alemlere akmaya giriyoruz, devami birkac saat sonra.

[...] Efendim kaldigim yerden devam ediyorum. Dun gece alemlerimize aktik tabii ki. Once bir balikkciya gittik. Bir deniz urunu paella (cok guzeldi uleeyn) ve iki tur tapas soyledik. Tapas olarak kalamar, minnos balik tava (sardalya gibimsi) ve ne oldugunu bilmedigimiz minik gozlu tombis sey (cuttlefish'mis kendisi) tabagi ile grilled scallopp yedik. Istiridye olduguna inaniyorum bunun, hell's kitchen'da cok yaparlar bunu gordon rramsey'nin kulagi cinlasiiin :) sonra efendim basladik marinada yurumeye. Yeni marinadaydik bu arada, buna olimpicc marina diyorlar, 92 olimppiyatlari icin sporculara insa edilen lojmannlar burada oldugunda bu ismi almis. Neyse efendim bize tavsiye edilen ilk adres Shôko'ya gittiiiik. Allahim yarebbiiim, bu nasil bir kalabalik nasil bir cilgin eglencedir daha boylesini gormedim. Gozun gozu gormedigi bir yerde herkes yardiriyor ey dosttlar! Eglendik dans etttik, ama gece bir sularinda hareketinin dorugunda olan mekan saat dortte bile doruk noktasindaydi. Bir nokta sonra tirsiyor insan. Cocugumuz oluncca gecenin belli bir saatinden sonra kalmasin burda diyerek son noktayi koyduk bence. Evet efendim, bir sure daha yeni mekanlarin onunden sahil boyunca yuruyup goz kesfi yaptiktan sonra (opium da iyiymis, oraya mi gitmeli, yeni yerler ve sokaklar mi kesfetmeli acaba bu son ggecede?) Otelin yolunu tuttuk. Banyo fasli sac kurutmama gevsekliginden sonra en son saate baktigimda saat bes sulariydi. Iste bu yazilari yazdigim ertesi gun (bugunn) gec uyanip gaudi yardirmaya basladik. Son gunun devami yarina.