02 Kasım 2012

[Gece Sessizliği.]

[Salonda uyuyakaldığım bir gecenin daha ardından içime öyle dert oldu ki bu durum, yatağıma kıvrılıp yattığımda elimde telefonla yazmaktan kendimi alamadım. sonrasında ise buraya kaydetme ihtiyacı ile kavruldum. haydi hayırlısı. sabah 6.23.]

Geceleri erkenden uyumaktan oldum olasi haz etmem aslinda. Hatta oldum olasi erken yatanlarin gecenin sessizligi, hatta gecenin muzigini (ah phantom ah, bu christine ezik raoul'u secmeseydi iyiydi, neyse) kacirdigini dusunur, biraz da acirim bu insanlara. Cunku gece, belli bir esikten sonra gunduze baglanan bir zaman diliminden ziyade, tum dusuncelerimin, tum ogrendiklerimin suzuldugu bir mabet gibi gelir bana. Ustelik ayni zamanda 'Ya sen bu kadar cok diziyi nasil ne ara izliyorsun?' sorularinin muhatabi da gecedir. Gece sessizliginde sevdigin birseyle ugrasmak, ona kafa yormak, onun senin uykunu kacirmasi, hatta aglatmasi, sonra kendini sicak suyun altinda ustunden tum yuklerini akitirken bulmak, uykuya daldiginda tum hafizanin temize cekilecegini bilirken o kadar tatlidir ki! Sabaha kadar sohbetler, o saatsizlik ve zamansizlik olgusu, insana tipki bir zaman lordu kudreti verirken, bazen geriye cekilip keske 'what was and what will ever be'yi gorebilsem' diye dusunurken tipki onlar gibi, nasil tatli olmasin ki gece? Sesler yankilanirken, dunyanin yarisi seninle uyanikken, bir yerlerde hayatlar yasanip sen onlardan bambaska diyarlarda oscar haberlerini tam da o an alirken, nasil uykusuzluktan sikayet eder ki insan? Dolayisiyla tipki haftasonu gece ciktiginda bir gun daha yasayip, 2 gunun sonunda 4 gunluk tatil yapmak gibi bir his verir bana geceler. 'Aaaa uykuyla tatilini harciyorsun' diyenlere yan yan bakmaktan ote, bos bos bakma sebebidir hatta  gece. Uzun sohbetler, kadehler, kadeh sepetleri, kacmak, kovalanmak, kovalamak, kosmak, kosamamak, yuruyememek. Gecenin o essiz muzigi ile raks etmek gibi var midir desem yeridir!

Ama bu aralar ne oluyorsa bana, erkenden uyuyakaliyorum. Yorgun hissetmiyorum. Ama uyuyorum. Hani desem ki patlattim korku dizisini, korkudan sizmisim, o da degil. Bildigin, telefonu duymadan, kardesimin 'hadi yatagina gec abla' serzenislerini hatirlamadan dahi uyuyorum salonda. Kucagimdan bilgisayar aliniyor kenara konuluyor o derece! Ustelik bir de bu aksam misal muhtesem yuzyil izliyordum! Bu durum beni uzuyor. Put me out of my misery already demek istiyorum sayin seyirciler.


Sabahlari alarmimi duyuyorum mesela birkac sabahtir, ilginc bir durum. Normalde hayatta duymam ki! Surunerek kalkarim. Garfield'in turkiye subesiyim vesselam. Ama birkac sabahtir istedigim saatte uyanabiliyorum mesela. Cok cilgin bir durum dogrusu. Yan yan baktigim, geceyi kaciran insanlardan birine mi donusuyorum ben? O sessizlikte uyumayi secen bunyem bana ne demek istiyor? Yoksa cuma cumartesi evde oturup saat 11'de uyuyacak miyim? Daha da kotusu, sabah 10'da mi olacak benim uyanma saatim?


Hayatta bunca mucadele varken, hastaliklar, gunluk stresler, bir gunle geride birakamadigimiz stresler, yorgunluklar, death itself varken karsimizda, hayatimi istedigim gibi yasayamamak olgusu en sevdigim zamani benden calarak hayatimin ortasina bagdas kurup bloke ederse beni ne yaparim?


Dusundugumde anliyorum ki, yaslanmaktan korkmuyorum. Saclarima dusen beyazlara, sevdigim sarkilarin seslerinin yitip gitmesine, enerjimin beni ayakta tutamamasina, hatta aciyla, kederle, icimde bitmek bilmeyen firtinanin ugultusuyla kulagim sagir olarak, ellerim titreyerek, gozlerim dolarak, gozyaslarimi uzaklastirmak icin basimi sallayip arka fondaki ingiliz hasta muzigini degistirerek ve tum bunlarin bir daha beni asla bulmamasini dileyerek, tahtaya vurarak, dilimi isirarak, uykumu tekrar kacirarak soyleyebilirim ki sabah gelen telefonlarla yollara dusmeye dahi alisabilir insan diye dusunuyorum. Ama enerjim varken onu oldurmek? Buna katlanamam. eva peron, hayalleri,ruhu ve hayatini vucudu kaldirmadiginda ne yapmisti? Hic! Koca bir hic! Caresizce bekleyis, tanik olus, seyredisten baska ne gelmisti elinden? Yok... Bu cok aci... Arjantin aglamasin arkamdan.


Sabahinda kolay uyanmak dunya tatlisi ve dunya tatlisi seyleri insanoglu her zaman ister. Istemek az bile. Arzu eder. onunla kavrulur. Ta ki elde edinceye kadar oyle degil mi? Dedim ya, arzu ve istek ayridir. Hatta belki de yaslilikta az uyumanin, az uykuya ihtiyacimizin olmasinin sebebi budur. Ilginc bir evrimlesme ile herkes erken kalkmakla yitip giden ve iki kati tatille yasayamadigi genclik gunlerini geri kazanmak ister, ama olmaz. Oyle degil mi?


Erken kalkmak zorunda olmadigim sabahlarda gozum yok. Cidden. Arzuluyorum o ayri. Ama fiilen birsey yapmiyorum bu konuyla ilgili. Bazen cogu kisinin dedigi 'aman cocugun olursa onun bir harfini duyar duymaz kalkarsin, o zaman uyku hafifliyor' yorumlarini aklimdan gecirip gulumsuyorum. Elimde degil, accayip gulumsuyorum. Arzudan da degil bu, yok. Daha kuvvetli bir his. Ask mi demeli? Ya da dusunmeli. Arzudan da kuvvetlisi ne ola ki acaba insan hayatinda?


Ben sadece, gecelerimi istiyorum. Hepsi bu.