29 Kasım 2012

["Vazgeçemediğim"]

temastan yoksunuz. ne acı. bizi hayatta tutan havaya sürekli temas halindeyiz mesela, ama onu hissedemiyoruz. yaz aylarında çok sıcak diyor, kış aylarında çok soğuk diyoruz ama balıklar gibi değiliz işte. bizi hayatta tutan suyun soğukluğu, sıcaklığı bizi sarıp sarmalamıyor. havamızın tükendiğini başımız ağrıdığında anlıyoruz, baş dönünce oksijen için ciğerlerimiz yanıyor. temastan yoksunuz. dokunuyoruz. ama öylece kalamıyoruz işte. doğamız buna müsait değil. en nihayetinde birey olarak yürüyoruz dünya üzerinde. farkında olmadan.

oysa ne çok isterdim evrendeki doğaya bağlanacak fiziksel bir bağlantı noktamın olmasını. avatar'daki ikran'lar gibi mesela. ya da o muhteşem ağaçların altında oturup dua ettiklerinde onlarla birlikte hareket eden toprak gibi. veya parmaklarımın ucundan hiç durmadan damlayan bir şelale olsaydı da, keşke hep suya bağlanabilseydim. yatağıma kıvrılıp uzandığımda kendi geleceğimin parçası olduğumdan, ailemin bir parçası olduğumdan, dostlarımın bir parçası olduğumdan başka bir aidiyet hissedebilseydim. insan olmak bir tanım olmasaydı benim için. şunun veya bunun parçasıyım ben deseydim. kendini doktor, avukat, mühendis olarak tanımlayan dostları hayretle izlemeseydim. hayır, sen şunun bir parçasısın diyebilseydim. kar yağarken duyulan o hışırtı sesi gibi, kar bulutun bir parçası. bulut okyanusun. kendimi böyle bir sonsuzluğa bağlamak için yaşam zincirini düşünmek zorunda olmasaydım. 

gökyüzüne kanat çırpsaydım. denizlere dalsaydım. topraktan filizlenen tohumların çıtırtısını duyabilseydim. bambaşka olurdu. 

'deli eder insanı bu dünya. bu gece, bu yıldızlar, bu koku, bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.' diyorlar...

deli olsaydım da evrenin sesini dinleyebilseydim.

yorulur muydum?

sever miydim?

hiç bilmiyorum.