13 Kasım 2012

[Walking Dead S3E5, Once Upon A Time S2E7, Dexter S7E7, Homeland S2E7.]

allahım yarabbim sana geliyorum! ara vermeden soluk almadan ulen tuvalete bile gitmeden tüm dizilerimi izlediğime inanamıyorum şu an. oysa ki yarınki planlarımda öyle bir geçer zamanki çilesi devam ederken makul makul dexter ve homeland izlemek vardı. ama ne yaptım, hepsini aç gözlü bir obur gibi tükettim. ve tabii ki tüketmeye de walking dead'den başladım.

efendiiiiim, walking dead'de geçen hafta yaşanan vahşetli sonu bıraktığımız yerde ekran açıldı. kucaklarında bebek, rick uçuşlarda, herkes haydi bebişe yemek bulalım telaşlarında filan. dizi boyunca glenn'in bizden biri ölceğine binlercesi ölsün yorumları, t-dog'un yaşlılara yardımsever insan evladı olarak yaptığı yardımların anıları beni benden aldı. geçiyorum. daryl ve maggie bebiş malzemeleri buldu burası da sorunsuz. ben bir an daryl de ölürse çatlarım yalnız demek suretiyle fenalık geçirsem de, çok şükür bi halt olmadan döndüler. yalnız o kadar çocuğun el izlerinden oluşan kağıtlarda süslü anaokulu duvarları üzdü. it reminded them of the life as it used to be. cidden hüzünlüydü. mezar kazmalar filan, oralar da usual bayıklık/hüzün/dut yemiş bülbül havalarındaydı. esas sözüm rick'e. rick dangır dungur girdi hapishanenin içine paat küüüt saldırdı walker'lara. bence rick de ölseydi de bu gamlı baykuş aileden komple kurtulaydık. a bi de öyle bir yapmışlar ki, bir an için lori'nin geleceğini düşündüm ya. hani carl öldürememiş de, zombi olarak karnı bağırsakları açık bir şekilde sürüneceğini düşündüm o derece. o sahnede oturuşumu değiştirip mental bayılmalar yaşadım resmen. rick'in o göbekli zombiye garezi neydi çözemedim bir de. neyse efendim. geliyorum andrea cephesine. çünkü bölümün sonunda rick biz ölüyoz lan burda temalı çalan telefonu açması yorum yapılacak birşey değil, çünkü havadisleri ancak haftaya alabileceğiz. neyse dönelim andrea'ya. allahım salak karı andrea diyorum şu an. michonne'u dinleme kızım. oralarda öl bence. senin bu doktora governor'a filan yavşamaların, yan bakışların beni benden aldı artık. kendine gel. üstelik iki çift lafım da governor'a. ya sen nesin arkadaşım? patolojik bir vakasın yemin ederim. kızının saçını taramaklar, şşş diye sakinleştirmeler, başına bez bağlayıp kucaklayıp yatırmalar filan. sen deli misin diye soracağım ama insan dediğin çok garip bir varlık. bunu bir hastalık olarak görüp hastalık geçinceye kadar çocuğuna bakmak düşüncesi de neden olmasın? tüm bunlar bir anlamlandırma meselesi sonuçta öyle değil mi? üstelik anne-baba-çocuk arasındaki bağların sorgulanamayacak kadar da güçlü olduğunu düşünürsek, it makes sense. ama yine de. kendine gel governor. sen kimsiiiin civilization'ı yeniden kurmak kim lan göt? gladyatörler bilmemneler derken inşallah o zombiler başınızı yer diyorum. andrea hele şükür makul bir yorum yaptı ve trip atıp ortamı terk etti. bakalım haftaya nasıl bir rezalet bizi bekliyor? dişlerini sökmüşmüş! peh! lan elleriyle parçalıyor onlar allah belanızı versin. neyse.


gelelim izlediğim ikinci dizime: once upon a time. ay valla bu bölüm cidden bir yıl geç geldi öncelikle bunu söyliyim. red, sevdiği adamı yedikten sonra -kelimenin tam anlamıyla yedi evet- hooop diye hiç bir şey olmamış gibi yapmaya geri dönmüştü geçen sezon. nefret etmiştim. yani tüm masal karakterlerini bağlamak gibi iddalı bir yapıma imza atan senaristlerin böyl bir mallık yapmasını kabul edememiştim. hele şükür kaldığımız yerden devam ettik tam bir yıl sonra ama olsun! red kurta dönüştü vay ben mi öldürdüm kafalarına girdi. ay valla çok bayıktı. o şapkayı da  korumadığına inanamıyorum david. mallığına doyma. o kabuslar alemine gelince güzel bağlar gibi oldunuz. hele şükür iki kelam konuşabilecek henry ile emma. hatta henry ile snow diyorum. emma'yı sallamamaya devam ediyore. bu arada rumpel'cığım ve regina'cığımı gördüm ya bu bölümde daha mesut olamam. canım regina hemen oğlu için endişelendi, rumpel'ı getirdi filan. ama rumpel'cığım da bütükn karizmasıyla house call'u sen ödeyemezsin, henry için for free dedi. beheey, seni seviyorum rumpel. ama şu noktada bir aranağme yapmalı: henry rüyasında yangınların ortasında kaldı ve uyandığında elinin bir kısmı yanıktı. işte bu sahne bana cordelia chase'i hatırlattı. that vision thing bölümünde çok afedersiniz kaltak lilah'nın (düşününce bütün lilah'ların one way or another bir kaltak çıkması nedir izlediğim dizilerde) kurduğu tuzaklar silsilesi şeklinde cordelia'ya aynısını yaşatmıştı. cordelia'nın arkasında canavar pençeleri mi istersin yarebbim, yanık izleri mi, ne acıydı yahu. hatta o bölümü okur okumaz, aynı konuyu kendi hikayemizde kullanmıştık b ile. en sonunda o sevmediğim mıymışık angel bütün bunlara yol açan adamı çööööt diye beynine balta fırlatarak öldürerek beni fethettiydi. kim derdi ki sonradan cordelia ile angel. ok. spoilers çocuklar. neyse, henry bu iletten kurtuluyor gibi. bakalım bizi peri tozuyla uçabileceğimiz günler bekliyor mu? peri tozu demişken, hook'u gördük, peter pan nerde diye sorarım size ey senaristler? bekliyoruz, unutmadık ona göre.


ay dexter sen beni öldüreceksin. gerçekten. bir kere bu dizinin bölüm isimlerini sevmemizin sebeplerinden biri de, ya da direk kendi adıma konuşayim, sevmemin sebeplerinden biri hep bir cümlede bölüm adının  yerine oturmasıdır. ama maşallah tüm bölüm dexter durdu durdu yok elementler, yok bilmemne, yok kimya, yok patlamalar, yok tepkimeler diye diye artık ne kadar kadına aç olduğunu sergiledi ki kendisine hiiiç yakıştıramadığımdır. senin dexter olman gerekiyor adamım ya! cool'luğunu tam gaz koruman filan gerekiyordu yani. sıçtın batırdın çok net. a bi de deb açısından sıçıp batırdın ki kız en sonunda sana hak verdi hadi parçala dexter dedi, sen şimdi öteki bölüm ay kimyamız uydu ben bu kızı öldüremiyciim diyeceksin. hani aranağme olarak lilah gibi karanlığa kapılmadı, rita gibi kör olmadı, lumen gibi ona ihtiyaç duymadı deyip, iki halimi de seviyor kafaların son derece manidardı doğrusu. ay yarebbim hannah ile birbirinizi korumanız filan, true romance 2 filmini çekmeye filan adaydı. ama yok arkadaş, bu kızı sevmediiiim! kendisinden hiç haz etmedim! hatta dosdoğru söyliyim, dexter'ı çok seviyorum ve bu mıymışık karıdan kıskanıyorum! there, I said it. geliyorum bir başka cepheye. ay çokşükür ezikler eziği yazar çocuk öldü. kalemine zehir bulaştırmak genius bir hareketti, yiğidi öldür hakkını yeme, hannah son derece akıllı çıktın sen anacım. üstelik o cinayeti anlatırken gözyaşları dökmen filan, gaaaliba gerçekti. etkiledin beni. good girl falling for the bad guy temalı hikayen beni oldum olası üzüyor zaten. ayrıca bir de şuna değinmek lazım ki, debra sen acayip anasının gözü bir polissin yeminlen. kızı en zayıf yerinden, hamileliğinden, hatta daha doğrusu yaptığı düşükten vurdun ya, dexter da anladı ya kızın rol yapmadığını, allahım yarabbim orda delirdim delirdim. güzel hamleydi aferim deb dedim. kıza üzüldüm. dexter'ın baktığı yerden hannah'yı görmesini de accayip kıskandım. bana ne oluyorsa artık diyeceğim ama dile kolay 7 yıldır beraberiz, bizim de bir hukukumuz var öyle değil mi? bir başka konuya zıplıyorum tabii ki. koshka'ları yazmayacağım. çünkü o bayık rus mafyası hikayesine de gıcığım bu sezon. ay bir türlü tatmin olamadım bu sezonun gidişatından bir of çeksem dağlar yıkılır cidden. ama dexter viktor'u 'yangın tüpüyle kafasına vura vura' öldürdüm derken rus amcanın yüzündeki ifade muhteşemdi. ben o adama hastayım esas. adamın pantolonları, takımları, ceketleri filan baya iyi. ay gelgelelim en kıytırık konuya. quinn. ya quinn allah adı verdim bi siktir git şu diziden de kurtulalım. delilleri çaldın kararttın bir boklar yaptın. bi de saf saf inanıyorsun nadya mıdır nedir o kadının pasaportunu vereceklerine! ya sen mal mısın, sizin dexter dünyanızda televizyon yok mu, iki gram beynin çalışmıyor mu oğlum? evladım? kendine gel. al işte, hem böyle boka batarsın, hem de 3 bölümde aşık olduğun kıytırık kı stripti kulüplerinde alemlere devam etmek zorunda kalır. ay bir de diyorsun ki yok efendim her yeri yakarım da yıkarım da. ay götüm çok afedersin. seni walking dead'e alsak beynini paralasak kan sıçramayacak bu derece gerizekalısın yemin ederim behey! walking stupidity, walking dick ve hatta walking moron olma yolunda ilerliyorsun diyemeyeceğim. çünkü sen geri dönüşü olmayan yola girmişin. neyse efendim. laguerta'nın jetonları düşmeye başladı. bu konuya haftaya temas edeceğiz gibi görünüyor. benim içimden geçen bu mıymışık yavşak karaktersiz kadını da öldürsün dexter da, kadın artık kim olduğunu anlasın, kurtulalım bu meraklı melahat hallerinden. kendisi ömrü boyunca göstermediği merakı bu davaya gösteriyor hey yarabbim. ay dur hızımı alamayıp şunu da yazacağım: deb'in çilesi nedir? kız kimi sevse, aşık olsa demiyorum, kimle içki içmeye çıkmaya karar verse ölüyorlar abi! ya sapık çıkar, ya katil çıkar, ya dedesi yaşında olur, ya öldürülür, ya zehirlenir! allaaasen bu kızı da bir mutlu edin. mıymışık quinn'den kurtulduk derken bok çukuruna saplamayın noolur. hadi canım. bak güveniyorum size. hala umutlarımı baki tutuyorum. haftaya görüşürüz.


biliyordum! vallahi de biliyordum! saul fikirsizi 3 metrekarede yaşayan bu kadına bilgi için geldiğinde, o şarap şişesini getirdiğinde, kadının o şişeyle bileklerini keseceğini biliyordum! tek konuda yanıldım, o da şişeyle değil, gözlük camıyla kendini öldürmesi oldu! yukarı çıkalım dediği an biliyorduuuuum! şu da kayıtlara geçsin, şu operasyonu yürüten, vurulup da ölmeyen adam sürekli ağrı kesici alıyor, lütfen lucy carter act tadında hareketlerle sezon sonuna kadar bağımlılıktan kurtulma vesveselerinden  oluşan nevroz bölümleri yapmayın. gelir sizin kafanızı keserim. dana ve finn'in olayına hiç girmiyorum. ay valla arabayla birilerine çarpıp öldürüp kaçmaları kadar klişe birşey yok zaten, bir de bunun nevrozları devam edecek ki gerçekten çatlayaceğim. ama şu noktada belirtmek şart: carrie'yle brody'i en sonunda on-screen öpüşürken gördük pek mesudum. tabii ilk sezonu saymıyorum dostlar ama, mıymışık jessica'dan dana çok sevdiğim sevgili carrie ve hatta bir adım ötesinde claire danes'i yakıştırmamam mümkün değil ki? ay brody o kadının zibilyar sorusundan sonra havuz giremedi ya, üzüldüm bak orada, o ayrı. neyse efendim, bölümün son beş dakikasını diziyi izlediğim mal site yüklemedi, yarın göreceğim. ama yine de mutluyum. merak içinde değil, huzurlara uçup gitmiş vaziyetteyim dostlar. haftaya görüşürüz carrie'ciğim.