15 Kasım 2012

[Orhan Veli Kanık'ın Anısına.]

ışık sonsuza kadar gider mi? biraz önce google'da bu sorunun cevabını araştırdım. ciddi ciddi. karşıma ilk çıkan fizik forumu sitesine girdim ve oradaki cevaplara baktım doğrudan. kimisi teknik olarak sonsuza dek gidebilir demiş. kimisi ise birşeyler birşeyler olduğu için enerjisini kaybedebilir demiş. ama en son cümle şu şekilde "We are currently observing light rays that have been traveling for 13 billion years." ne kadarı doğru bilemem. ama son cümleyi sevdim. inandığımı da söyleyebilirim. ve bu cümle hakkında düşünürken "kendi kendime gülümsediğimi farkettiğimde insanların benim deli olduğumu zannedeceklerini düşünüp" gülümsedim. 

bugün orhan veli'nin ışığının uzayda ilerlediği 62. yılı doldurduk dostlar. orhan veli... benim kahramanım. diş fırçasını sardığı kağıtta bile şiir taşıyan adam.  şiire bambaşka bir boyut getiren şair. kendini garip olarak nitelendirirken bile mütevazı. 9 kelimelik şiirleriyle bile ağızda acı bir tat bırakacak kadar sert. uzun cümleleriyle gözyaşını dağıtmadan, tek mısrada dökmemi sağlayacak kadar duygusal. anlatamıyorum deyişinde, dünyaları anlatan. dudaklardaki deniz kokusu ile beni susuz bırakan, denize karşı otururken bile özlemde kasıp kavuran insan. istanbul'u dinlediği tüm ülkede bilinen, ama bir şehri dinlemeyi ilk kez aklıma getiren yazar. şiirlerini ezberlediğim ilk şair. tüm edebiyat derslerimde gördüğüm tüm şairlere rağmen gözümde, gönlümde, kulağımda yerini hiç kaybetmeyen bir insan. dahası, bana hatırlattığı kalp kırıklarına rağmen asla rafımdan kaldırmayacağım kitabın sahibi. orhan veli. benim kahramanım. diş fırçasına sardığı kağıtta bile şiir taşıyan adam.


taksimde, sahilde, bozuk döşenmiş kaldırımlarda, yokuşta, inişte, merdivenden çıkarken, merdivenden telaşla inerken kol kola girdiğim, bir elim destek alırken bir elimle önümdekini arkamdakini kollamaya çalıştığım bütün yollar ve yolculuklara tanık olan dostlarım. işte tüm bu yolları kat ederken aslında hep orhan veli'yi düşünüyor, hep onun kulaklarını çınlatıyorum biliyor musunuz? felaket tellalı gibi sürekli değil, ama arka fonda mırıltılarla yükselen güzel bir plak sesindeki çizikler gibi, oracıkta beni rahatsız eden, rahatsız etmek yanlış kelime belki ama, orada kulağımı tırmalayan bir anı çınlıyor hep kulağımda. onun gibi bir dahiyi, kahramanımı, şairi, aşığı, garibi, erkeği, adamı, yazarı, sanatçıyı, duygusalı, dediğim dediği bu dünyadan koparıp alan şeyin basit bir kazı olduğunu düşündüğümde hüzünden mi öfkeden mi bilinmez göz yaşlarıma hakim olamıyorum. işte o yüzden, bir elim hep boşta, hep endişeli, hep yakalamaya tetikte, tos tos düşmeye dahi razı, hep havada. orhan, günlük hayatımın hep içinde. yalpalarken, düşüp kahkahalar atarken, akşam/sabah olup da, dizimin morardığını gördüğümde ovunurken bile, hep kulağımda. üstelik süleyman efendi'yle değil. deniz sesiyle sarıp sarmalıyor beni.


en başında dediğim gibi, 13 milyar yıl burada olamayacağım. dünyamız burada olur mu onu da bilemiyorum. ama dilerim, buraya yazdığım kelimeler, internetteki dosyalar bir yere yüklenip çözümlenmeye başladığında, orhan veli diye bir şair olduğunu, ama onun, herşeyden önce çok iyi bir insan olduğunu okurlar. hep denildiği gibi, kanık'sadığım bir orhan veli.


boğaziçinde.