01 Kasım 2012

[Walking Dead: Sezon 3 Bölüm 1-2-3.]

ve beklenen dizi geldi çattı dostlar. tabii ki walking dead'den bahsediyorum! ilk sezon yüreğime inmesi suretiyle minik ekrandan, hatta altyazılarından izlediğim bu muhteşem dizinin ikinci sezonunu yine korkarak ama sadece sesi kısarak, bölüm bölüm daha ne iğrenç şeyler yapacaklar bakalım diye endişeyle bekleyerek, hatta çiftlik hayatına alışıp dizimizdeki heyecanı aldıkları için kızarak izledim. geldik efendim şimdi üçüncü sezona. ikinci sezonu hatırlarsanız tam da zombi baskınında bırakmıştık. ki bu konuda oldukça gıcık olduydum hatırladığım kadarıyla. sonuçta sezon boyunca anca bir kuyuda adam parçalayan ekibin başına son kırk dakikada gelen olaylar silsilesi was a joke!

ay bir süre sonra tekrar bu yazının başına oturduğumdan ötürü çöt diye mevzuyu kesip bölümleri anlatmaya başlayacağım. çünkü dün gece izlediğim bölümün iğrençliğini anlatmak için öncelikle onları aradan çıkarmam gerekiyor.

efendim ilk bölümle ilgili şunu söylemek gerekli: şükür kavuşturana. yani bütün sezon gıy gıy oturduktan sonra hele şükür birileri ödü, cesetler mesetlere saldırdık, bizim olanı aldık, bir de güzel hapishaneye yerleştikimsi. şimdi bu noktadan gerizekalı lori hakkında yorum yapmalara kalkmiyciim. çünkü kendisi ile ilgili ne zaman yorum yapsam kan beynime sıçrıyor. cidden. ama onun oğlu carl mıydı neydi o da artık koca adam olmuş, elinde silahla dangır dungur olaylara girip ortalığı temizliyor. ay bir de şunu söylemek şart, maalesef bu benzetmeyi keşke yapmak zorunda olmasaydım ama lori maşallah tam bir carrie bradshaw! herşey onun etrafında dönüyor mübarek. onu çemberin ortasına almalar bilmemneler, ya mal mısınız arkadaşım kendinize gelin laaan, bu kadını öldürün siz de biz de kurtulalım demek istiyorum. hele de rick kurtulsun, onun bilimum nevrozlarından bıktık. tabii ben bu bölümün sonu diye hatırlıyorum yanılmıyorsam, ki bence yanılmıyorum. o zombi neydi öyle? uyudu uyudu hershel'ı mı bekledi ?! yok artık sayın seyirciler! dan dun baltalarla adama daldınız, bacağını kestiniz, o kemik sesini bize duyurdunuz ya, valla ne diyim bilmiyorum. ama son iki cümleye filan girerken şu yorumu yapmalıyım ki, ulen andrea'nın başı rahata ermeyecek mi? bu nedir? o zenci ablamız, kendisinin adını dün öğrendiydim de valla çok zor yazması, michonne'muş, kendisine böylesine ırk tanımlı bir yorumla yaklaşmayıp direk the first diyeceğim. çünkü baya first slayer'a benziyor. hatta dur bakayim ben bi, belkilim odur. değilmiş. bu ablamıza desteğim tam. first coşuyor efendim o samuray kılıcıyla. andea'cığımın arkası sağlam diyeceğim ama o da değil, kızceğiz hasta ölüceeek filan.

yine bir aradan sonra ikinci bölümle ilgili yorumları patlatmaya başlıyorum. valla şimdi aklımad bir sahne var, ilk bölüm mü ikinci bölüm mü hatırlayamadım. ama karşımızda zırhlı ve ölmeyen zombiler görmek son derece çılgındı bunu söyleyemeden geçemeyeceğim. üstelik o kaskı çıkardıklarında eüaaağğğğöööhh şeklinde vıcık vıcık yaratığın yüzünün filan kopup eriyip akması iğrençti anacım. bu hafta da iğrençlik katsayımızı doldurduk, cümlemize hayırlı olsun. bir de hershel'dan bahsetmek gerek. rick gözünü karartıp gümbüdenk kesti efendim adamın bacağını, ama sonrasında hershel'a neler olur artık bilinmez ey dostlar. bi de o ezik carl büyüdü adam oldu da revirlere gidip malzeme alıyor, beheey şaşkınız, çocuğumuz büyüdü. ama öte yandan öleydin de kurtulaydık ananın babanın nevrozlarından diye de düşünmedim değil. aaa tabi bir de başında bekleyip adam zombi olrusa öldürelim bunu kafaları güzeldi. 1 sezon bu adam ailesi çiftliği ve bilimum ıvır zıvır muhabbetleriyle içimizi baydınız, bari ölürken bi heyecan olsaydı! kim gibi? dale. neyse efendim devamını anlatıyorum. bir de gördük ki meğersem mahkumlar varmış bu hapishanede. beheeey bir yıldır kantine kapatılmış bunlar hiiç birşeyden haberleri yok yaşayıp gidiyorlar. o dolabın kapısını açmasan iyiydi rick, eminim o tuvalet pek sağlıklı değildir. neyse efendim bunlardan biraz daha bahsetmek gerekirse, adam mahkum yani. direk azılı suçlu bunlar kafalarına girdim ben şahsen. nitekim o arkadaşının sırtını paralayıp parçaladığında beynine daaaan diye silahı indirip paramparça etmesi filan son derece vahşi ama bence son derece insani bir olguydu. hele de o zombiyi rick'in üstüne itmesi. bizim mal grup bu kafalara geleydi nice çilelerden kurtulabilirlerdi öyle değil mi? ama we are all human. dan dun kafataslarına saldırmak, vahşi oluyor be azizim, tırsıyorum. neyse ki rick bu çirkef suçluyu öldürüverdi ve 928573948845 bölüm boyunca devam etme ihtimali olan power struggle geyiklerinden kurtulduk. şimdi bu chapter'ı kapatıp biraz da carol'dan bahsetmek istiyorum. ulen carol, ilk bölüm utanmadan sıkılmadan daryl'e yavşadın. bak yine kzıdım bunları yazarken. bi siktir ol git demek istiyorum sana. ama tabi bu insanlar da haklı. kaç kaç kaç, sığın sığın sığın, uyuma uyuma uyuma, nöbet tut nöbet nöbet tut, alkol yok, bişiy yok, geldiler hepsine. bak ben size diyim. bak yine kalp ağrısı olarak daryl'ciğimle andrea'cığımı bir çift olarak göremedik ya yanarım yanarım ona yanarım. yani andrea, sen o mıymışık rick'in mıymışık arkadaşı ile filan. neyse. bunun krizlerini teee o zaman geçirdiydim diye hatırlıyorum. ne diyordum, gelelim carol'a. ya sen ne gözü pek çıktın anacım. cesetleri yarıp sezeryan nasıl yaparım diye uğraşman beni dehşete düşürdü. yok, korkmadım, iğrenmedim, sonuçta birinin aklını başına alması lazım da, bu kişinin sen olacağını düşünmemiştim. fikirsiz lori'ye selam ederim buradan. ama benim endişem o kadını yarınca içinde görebileceklerimizdi galiba. ay allahım çok şükür görmedik yoksa bunu bünyem kaldırmazdı heralde. eüüöövvv. neyseee, gelelim üçüncü bölümeeee!

ay bu bölümü ben normalde pazartesi izlerdim, malumunuz hemen hemen tüm dizilerim ptesi günü internete düşüyor. ama pazartesi günü 29 ekim olunca tatildi efendim. hem de ne tatil! istanbula döndüğünde ertesi gün iş/okul olmamasının güzelliği bir yana, ayrıca da güzel bir gündü, kutlamalar filan da şampiyondu. beautiful day, beautiful people diyerekten hemmen kısa özetimi geçmiş bulunuyorum. gelelim walking dead'e. dediğim gibi bölümü ptesi gecesi izleyecektim ama valla günün güzelliğinden sonra böööyle vahşi şeylerle hiç bozasım gelmedi. oturdum salı günü başına. hey yarebbim, kırk yılın çarşambası ey dostlar. karnım ağrıyor, ağrı kesici almam lazım, en sevdiğim requiem for a dream tadında 45 dakka sonra kana karışıp 3 saat sonra maksimum doza ulaşan çok sevgili ilacım bitmiş, bir yandan da üşüyorum zaten ve tüm bunlar olurken bir de açım! neyse efendim söyledik pizzayı, hominigırtlak yerken bölümün başını yaşadım, voltaren patlattım, ağrım geçmiyor filan neyse. tam pizzacığımı ağzıma atarken, aaah ah domatesli söylemesek iyiydi, the en vahşi sahneye denk geldim lan! gulp diye yutkundum çizgi filmlerdeki gibi. soluğum filan kesildi. ve o an once upon a time'ın kaçırdığım hook'lu bölümünü açtım. yarebbim walking dead ekibi, siz normal değilsiniz. cidden. o kafaları ayırmak, elektrotlar bağlama filan nedir lan! o governor dediğiniz adam cümlenizi düdüklüyor ben size diyim! duvarların içinde ne olduğu önemliymiş de bilmemnelermiş! beheey, there are walkers in those walls bak buraya yazıyorum. kafalar kesmeler, etkisi hale getirmeler, medeniyeti tekrar kurma iddiaları filan, ay bayılıcaktım yani. aa bi de rick cephesini görmeyip sürekli sürekli andrea cephesini görmek sıkıcıydı. üzgünüm andrea. first ve seni seviyorum, ama o kadar eğlenceli değilsiniz. o  değil de gerçekten arkanda gezdirdiğin tipler akraban mıydı senin first? şoklardan şoklara girdim? daryl'ciğimin kardeşini görmek beni şaşırtmadı. zaten tv.com'da okumuştum. ama okumasam bile beklenen birşeydi, bu dizinin yazarları ööyle iplerin ucunu açık bırakacak tipler değiller ben size diyim. bi atarlar bi yavşamalar filan, hiç haz etmem zaten bu adamdan. bir de beklenmeyen sürpriz, ulen cidden o askerleri kurtaracağınıza inanmıştım. pes doğrusu! çöteeeenk çöteeenk öldürdü be, pes! ay allahım lütfen şu silahın kabzasıyla birilerin beyinlerini patlatmayın. sonra elinize alıp yürüyorsun o silahla. ay çok iğrenç ve pissiniz yemin ederim! böööğğ! tabi şimdi şu noktada söylüyorum: adam the governor ço hoştu be. hani vay anasını çok yakışıklı gibilerinden değil de, çok karizmatikti, bööyle bu karizması yansıya yansıya kendisini pek beğendim. hatta andrea'ya da münasip gördüm diyecektim ki bölümün sonunu gördük. allah belanı versin lan! tv'de sick-minded insanlara yeterince maruz kaldığımı düşünüyordum. law and order special victims unit'ten criminal minds'a, closer'dan cold case'e, bilimum dexter nip/tuck ve csi'lardan american horror story'e kadar izledim ama böylesini görmedim. zombi kafalarını akvaryumlara koyup onların karşısına geçip löpür löpür viski içmek nedir lan! laaan! seriously what the fuck is wrong with you dude?! first adamın tekin olmadığını çaktı, andrea'cım sen de kaç bak yazıyorum buraya! o neydi lan! böööööööö! hayatımda bu kadar iğrenmedim demiyim ama repulsive bir sahneydi. iğrenmekten öte. insanlık dışıydı lan. allah belanızı versin, insan uyarır, bakın bölümün sonunda altınıza sıçacaksınız diye. olmaz böyle. son olarak bir de andrea'ya ne ballıymışsın yorumunu yapmak gerek. ulen kadının ateşi çıktı, bilmemneler oldu, yoruldu, grip oldu, aman kaçtı kaçacak öldü ölecek derken düşüp bayıldıktan sonra gözünü medeniyet kasabasında açması şaka gibiydi. hakkaten ballıymışın kızım. gelsin antibiyotikler bilmemneler. tabi arasıra bilinci gidip gelen birinden bahsederlerken karanlıkların arasından etrafta birşeyler görmen, daha doğrusu senin bölük pörçük gördüğün parçalara senin gözünden tanıklık etmemiz çok şık bir fikirdi. aferim bu fikri kim ortaya attıysa efendim.

walking dead yorumlarının sonuna gelirken, endişeyle bekliyorum nasıl bir sıçış olacak diye haftaya. hani bu kadar iğrenmem diyeceğim çünkü bölümün sonunda vöeaağğğhhhvv şoklarına girdim. ama bu dizi beni her zaman şaşırtıyor biliyorum. haftaya görüşürüz walking dead. till then, I'll hold on!