12 Kasım 2012

[Once Upon a Time S2E6: Tallahassee.]

biraz önce walking dead hakkında yazdığımı düşünürsek şu noktada once upon a time solda sıfır kaldı dostlar. o yüzden çok fazla yorum yapamiyciim. ama şunu söylemek lazım, snow'un bölüm sonunda emma'ya beraber gideceğiz, or else yorumu son derece duygusaldı. yine bir ana kız ilişkisi kuplesi yaşandı, gözlerim doldu evet. onun dışında fasülye sırığına tırmanmalar bilmemneler, yok efendim korkunç devin lost'taki hurley çıkması filan anlık gülümsemelere yol açsa da, itiraf ediyorum, bu bölümde hiç regina ve rumpel görmemiş olmamız beni derinden yaraladı! valla emma snow sleeping beauty ve mulan'ın çılgın cat fight'larını filan görüyorum da, seriously, kendinize gelin ya! aa tabi hook'a da iki çift lafım var. tipin filan fena değil, kabul ediyorum. ama güven teşkil etmeyen adamlardan hiç haz etmem. beğenmem yani. ne yaparsan yap. beğenmeeeem. ama tabii şu konuy değinmek lazım ki, snow'la emma'nın ana kız ilişkileri, duygusal anları, ben sensiz dönmüyorum muhabbetleri çok sempatikti, hayfayf diyor o/\o yapmadan duramıyorum sayın seyirciler. şimdi gerçek dünyaya dönmek gerekirse -ay bu noktada bu aranağmeyi girmem şart. bazen dizilerden, filmlerden konuşurken, babam bana böyle diyor. "kızım gerçek dünyaya bir dönsen artık" üstelik sadece babam değil, dayım da diyor yani. ben de diyorum ki, birazcık bu dünyadan kopmadan içim rahat etmiyor, yoksa çok sıkılırım. tabii düşününce dizilerimin bambaşka boyutlarda hatta farklı kafalarda olduklarının farkındayım. ama tüm gün ofiste oturup ama yoğun, ama sakin, overall oturarak vakit öldürdükten sonra, eve dönüş yolunda kalkıp masallar diyarına gidecek halim yok. ya da bir miami yapıp, şööyle güneşin altında yürüyüp geri dönemem öyle değil mi? ya da perili köşke gidip, binbir macera yaşayıp, vay anasını çok iyiydi accayip haz aldım, heyecandan bir an ölecektim gibi bir ev de yok yolumun üstünde. üstelik öyle bir eve gerçekten girsem, muhtemelen korkudan ölürüm. tabi özel jetimle CIA'de bir toplantıya girip geri de dönemiyorum. dizilerimi izliyorum. hatta an geliyor eskilere dönüyorum. sevdiğim karakterlerin dünyayı kurtarmasına tekrar tekrar tanık oluyorum. günlük sıkıntıların yanında bambaşka sıkıntılara tanık oluyorum da garip bir şekilde rahatlıyorum. üstelik tüm gün ekran başında oturduktan sonra, bu dizileri ekran başında izlerken bir başka dünyaya açılan bir pencereye bakıyorum ben. ekran değil. pencere. boğazın serinliğine açılan, sonbahar rüzgarına açılan, yaz güneşine açılan bir pencere. o yüzden gerçek dünyaya dönüş sorun değil. gerçek dünyadan çıkabilmek önemli olan. ve bunu anlayamayan, göremeyen, o dünyada uçamayan insanlar için üzülüyorum. bunu da aynen böyle söylüyorum efendim.- meğersem emma'nın kalbini kıran aşkı, o fikirsiz pinokyo yüzünden bu haltı yemiş efendim. ulen pinokyo, nasıl bir duruma düşürdün kızı farkında mısın? ah bebeğim emma, senin için üzüldüm bak yeminlen. hele de o haritanın başında durup gözlerini kapatıp Tallahassee'yi seçtiniz ya. sizin için umutlanmıştım. bu hiç olmadı. ama en çok da şunu merak ettim: o kutunun içinde ne var da adama gösterince zart diye inandı o masal efsanesi. lütfen artık söyleyin yoksa çatliyciim. kalbin mi var nedir? şimdi efendim burada geçen bölümün sonuna gelirken, bakalım bu hafta -bu akşam- bizi neler bekliyor, heyecanla beklemedeyiz efendim.