05 Kasım 2012

[Once Upon a Time S2E4-5. Dexter S7E5. Walking Dead S3. American Horror Story S2E1-2-3.]

severek izlediğim dizilerle ilgili yorumlarımı aynı post'ta anlatmadan geçemeyeceğim. ayrı post açmak için bir linke tıklamaya bile halim yok, çöt çöt yazıp aradan çıkarmak istiyorum. daha önce de dediğim gibi, aklımda duracağına burada dursun, öyle değil mi?

öncelikle once upon a time ile başlayacağım. valla onun son iki bölümü hiiç öyle heyecanlar dalgası yaratacak bir atraksiyonda değildi. ama bence regina'nın geçmişini daha çok öğrendiğimiz bölümler her zaman başarılı oluyor. hele bir de rumpel'la ilgili anılar varsa bu bölümlerin içinde, tadından yenmiyor doğrusu. öncelikle hook konusunu anlatayim. ay valla hook rumpel'a vakti zamanında timsah gibisin demiş de bilmemneler diye meşhur timsaha bağladınız hikayeyi, kabul, güzeldi. hele o rumpel'ın sonradan bunları bulup hook'la kaçan karısının kalbini söküp öldürmesi baya güzeldi. şimdi diziyi izlemeyenler bu sahneyi son derece vahşi bulabilir tabii. sonuçta çööt diye göğsü yarıop kanlı vıcık vıcık bir kalbi çıkarmaktan bahsediyor gibiyim. ama aslında böyle değil durum. büyüyle söküyor rumpel kalbi yerinden. yani kalbi söktüğünde elinde pembiş ışıklar yayan bir kalp oluyor. karşısındaki -kalbini söktüğü- insan da yaşamaya devam ediyor. ama ne zaman ki elindeki kalbi sıkıştırmaya başlıyor, kalp toza dönüşünce karşısındaki ölüyor. bence insanın çok canı acırken kalbim paramparça dediği hissiyattan ilham alınmış bir sahne bu. çok güzel. hani kalbimi eline verdim, sen onu paramparça ettin tadında yorumlar misali. neyse efendim, valla hook'un olayları beni çok ilgilendirmiyordu. zaten bölümün ertesi gün özetini ve hatta aynı gün jane espenson'ın twitini okuyunca bu karakterin geleceğini öğrendiydim ve bana yettiydi. benim esas anlatmak istediğim ve büyük keyifle izlediğim sahneler rumpel ve regina'nın sahneleri. bir insanın karanlık tarafa nasıl geçtiğini an be an anlatan bu sahneleri çok seviyorum. o koca kadın birden bire gözümde aşk acısı çeken genç bir kıza dönüşüveriyor, helal olsun lana parrilla sana! şimdi geliyorum esas bahsetmek istediğim sahneye. daniel ve regina sahnesinden bahsediyorum evet. tabi aranağme olarak meşhuuuur doktor'un doktor frankenstein olduğunu öğrendik bu bölüm. açıkçası çok da heyecan yaratan bir gelişme olmadı benim için. çünkü hayatımda önemli ek bi doctor karakteri var, o da kendi hayatıyla karşılaştırdığımızda bu ultra bayık kalan hayata asla uğramaz yani. neyse efendim, bilimum sihirler büyüler olaylar silsilesi sonucunda regina'nın daniel'i yıllar yılı bir yerde muhafaza ettiğini öğreniyoruz. üstelik bu kadar güçlü bir büyü kudreti varken elinden hiçbir şey gelmeden öylece çaresiz kaldığını. darbe 1. daniel'ın canlanıp henry'e saldırdığına tanık oluyoruz. nerede mi? regina'yla ilk kez aşık olduklarını kabul ettikleri yerde, ama daha da önemlisi yok olduğu yerde, regina'nın annesi tarafından yok edildiği yerde, ahırda. anlayacağınız o iyi adamı devil itself olarak görüyoruz. darbe 2. sonra david sahneye geliyor, onu öldürmeye karar veriyor. çünkü hem regina hem de henry için tehlike oluşturuyor. işte tam bu noktada darbe 3 geldi. başımdan aşağı kaynar sular mı desem, kalbime değil çünkü en azından o beni öldürür, çilem biterdi, ama göğsüme yediğim, nefes almamı bile zorlaştıran bir kurşun mu desem, yoksa boğazımı yakan siyanür mü? regina onu görmem lazım, son kez de olsa görmem lazım, ne olur öldürme dediği an ben bittim dostlar. derken darbe 4 geldi. daniel canım çok acıyor dedi. derken darbe 5'i regina vurdu,, daniel'ı öldürdü, tüm acılarından kurtardı. darbe 6 olduğunu hatırlamıyorum, ama ilk beş darbeden sonra sanırım bir noktada bayıldım. zorlasam da hatırlayamam heralde. snow ve charming'i bırakıp cidden regina'yı izleyeceğim bundan sonra. böyle bilinsin duyulsun.

şimdi iki çift lafım da dexter'a var. anladığım kadarıyla senaristler beni takibe aldılar. baktılar ki ben bu diziden çok keyif alıyorum, baktılar ki hayran hayran gözlerimi kan bürümüş şekilde vahşi cinayetleri heyecanla takip ediyorum, baktılar ki her haftayı soluksuz bekliyorum, sabah beşte internete düşer düşmez dizinin sezon finalini izliyorum, karar verdiler. ne yapıp edelim dexter'ın içine sıçalım dediler. valla. resmen sıçmaya karar verdiler, ağız birliği ettiler. ya arkadaşım bu nedir ya? bir sarışın güzel çılgın bi katilin katil olduğunu öğrendiğimiz mıymışık sevgilisiyle gider mi koca sezon? mal mısınız oğlum siz? bu kadar mı malsınız daha doğrusu? quinn'i boka sapladınız zaten. mal gibi striptizci kızın peşinde takılıyor. debra dexter'ın kıçını kurtarmak için angel'cığımı üzdü sinirlerimi gerdi. dexter rus amcayla köşe kapmaca filan oynuyor ama nedir yani? yok dedem şöyleydi böyleydi, vazgeçmem öcümü alırım da bilmemne. ay yemin ederim içime fenalık getirdiniz! benim dizim böyle mi olacaktır sorarım size? hele o maria la guerta karısını bir kaşık suda boğucam o olucak. kurtulamadın şu doakes fantazinden be kadın! bi siktir ol git kurban olayim. hakkaten baydık yani 5 sezon önceki muhabbeti çevirip çevirip önümüze sunuyorsunuz valla iki elim yakanızda. cidden bak, öteki bölüm güzel olsun yoksa elimin tersiyle patlatıcam bir tane. zaten walking dead vahşetine yenik düştü dexter, sürekli önce walking dead izleyip hızımı alıp sonra bu diziye dönüyorum, rica ediyorum yani, iyice boka saplamayın şu diziyi. 

american horror story. the dehşetli dizim başladı evet sayın seyirciler. ilk sezonun mind blowing olaylarından sonra bu sefer american horror story asylum ile beraberiz. daha jeneriğini görür görmez kekelemeye başlıyorum öncelikle. allah sizi kahretmesin! ilk önce sazı elime jessica lange yorumlarımla almam şart. allaım yarebbim kadın her bölüm gözümde ayrı ayrı emmy'ler golden globe'lar kazanıyor. daha ilk bölümden -valla ilk sezonda kadının oğlunu oynayan çocuğun katil uzaylı gazeteci kadını anlatmaya başlayamiyciim, merak eden izlesin efendim. ama ilk sezonda çılgın ve takıntılı komşu kadını oynayan ve bu sefer kendini rahibeliğe vermiş bu kadının- aslında insanın  kendi arzularını ne kadar saklamaya çalışsa da, kendine itiraf edemediği bir noktada ne kadar onlara mahkum olduğunu gördük! hem de ne sahneydi o, yarebbim gözlerim shakespeare ve jessica'yı kucak kucağa görmeseydi iyiydi ama neyse! geliyorum ikinci bölüme. allahım yarebbim dualar filan okuyarak izledim ben bu bölümü evet. teması şeytan çıkarmaydı. ama o içine şeytan giren çocuk çok korkunçtu! sadece sesi, yüzü, kahkahaları değil ama bu diziyi yazan psikopat senaristlerin ürünü olarak sözleri de çok sicko'ydu. jessica dehşetlere kapıldıkça ben titredim korkudan. vay anam vay demek istiyorum. zaten çok korkarım böyle şeylerden, çoluk çocuklu filmlerde özellikle yaparlar bu muhabbeti, ille bir uykularımı kaçırır, bir de aksi gibi ekranın ortasında koca bir reklam çıktı izlerken. neyseki ben o reklamı benimseyip minimal görüntü, şampiyon bir altyazı okumasıyla bölüme eşlik ettim. yoksa kesin felç olurdum! abi koca rahip öldü möldü bişiyler oldu valla bak o kadar korkmuşum ki hatırlamıyorum. ama yine de daha farklı, daha az klişe bir konu beklerdim senden çok sevgili dizim. bilesin. geliyorum üçüncü bölüme. efendim ikinci bölümden devam ediyoruz. şeytan giren çocuk öldü, minnoş rahibe kızımızın içine girdi şeytan. ay o kız nasıl orospu birşey oldu inanamıyorum yani. kızın içinde varmış resmen. şapka çıkardığımdır lily rabe'e. ay o doktor adama da iki çift lafım var yalnız! ya sen ne cibiliyetsiz, psikopat birşey çıktın arkadaşım? bıktım senden anlıyor musun! bu adamı six feet under'dayken de sevmezdim, içime fenalıklar sıkıntılar getirirdi, şimdi de sevmiyorum işte. hem sürekli ortamı geriyorsun, hem de sürekli birşeyler saklıyorsun söylemiyorsuni hem de rahibe fetişinle diziyi kitliyorsun bu nedir! en son seks bağımlısı ablanın da bacaklarını kestin yemin ederim boğucam seni! heykelleri boyamalar birşeyler, ya hakkaten bir sen eksiksin şu gergin ortamda yani. bi siktir git çay demle diyeyim de tam olsun. oh. gelelim en muhteşem sahneye. jessica lange'a tabii ki. ya jessica o şarapları içmeni bekliyorduk ilk anki bakışından. ama o nasıl bir sarhoşluktu sorarım sana? muhteşemdi ya muhteşem. o kafası karışık etrafa bakman, o yalpalaman filan. kusursuzdu. tabi bana düşmez efendim senin oyunculuğuna yorum yapmak, ama senin başının dönmesi, midenin bulanması bana geçti ekrandan, bak buraya yazıyorum. helal valla. izlerken ödüm patlasa da, sürekli yüzü iğrenç kesikli yaratığa dönüşmüş tipleri görüp, en son bir uzaylı görmemle birlikte ufak bir baygınlık geçirip, muldeeeeeeeer diye çığlık atsam da, adam levine'ın konuk oyunculuğuna gülümsemeye çalışıp balayında amerikanın en korkunç 10 malikanesini gezen bu çılgın çifte dehşetle baksam da, sadece jessica lange için izliyorum anacım bu diziyi. köpürtün de köpürtün bu korku öğelerini de ben korkudan öleyim olur mu? noolur, yavaş gelin yea. iki soluk alalım olma mı?