28 Mart 2016

[Fosforlu.]

uzun süredir ankara devlet tiyatrolarında oynarken görmek istediğim bu oyunu, istanbul'da, ayça varlıer'den izlemek varmış. daha mutlu olamazdım.

efendim, oyun bir müzikal. yaklaşık 3 saat sürüyor. ama doğrusu 3 saatin nasıl geçtiğinin farkına bile varmıyorsunuz.

ayça varlıer hem yazar hem de fosforlu rolünde. kendisini leyla'nın evinde de izlemiş ve ilimum dizisini kendisi için takip etmiş biri olarak, yeteneğine hayran olmamak mümkün değil. üstelik her oyununda "bu kadar da olmaz canım" dedirtecek kadar çok marifet çıkarıyor sanki cebinden. dizilerini izlerken hep söylediğim gibi, özellikle (sesine değinmiyorum bile, severek izliyoruz efendim) gözlerini çok iyi kullanıyor. acı, aşk, mutluluk, umutsuzluk hemen karşısındaki geçiyor, avcuna alıp yanına çekiveriyor. ne kadar oyununu yakalarsanız kaçırmayın dostlar.

ayça varlıer'e eşlik edenler ise rolden role bürünüyorlar. hem gülüyorsunuz, hem de kendini düşünmeden yapılan iyilik karşısında kaybolan bir kadının öyküsüne hüzünle tanık oluyorsunuz. gözleriniz doluyor mesela, içiniz ısınıyor. cevriye'nin üstünü örtmek istiyorsunuz, herkese köfte ekmek almak istiyorsunuz karınlar doysun diye. ama ne fayda, çaresiz öylece oturuyorsunuz.

şarkılar çok keyifli. bunu özellikle söylüyorum çünkü insan ilk kez dinlediği şarkıların olduğu yapımlara bazen ısınamıyor. ama bu öyle değil. hem şarkılar çabucak dilinize dolanıyor, hem de sözleri sahnede göremediğiniz daha nice hikaye anlatıyor. 

kadın olmanın zorlukları yanı sıra, kadın kalbinin ince sızıları da işliyor içinize. farklı düzenlerdeki hayatlarda nasıl düzensizliklerin olduğunu görüp de birşey yapamama hali içinize batıyor. gülüyorsunuz. ama ağlıyorsunuz da bir yandan.

oyun bitiyor. ve ayakta alkışlamaktan başka birşey gelmiyor elinizden.