13 Aralık 2012

[The girl who __ ?]

dün aklıma bir soru geldi ve daha sonrasında böyle bir soru aklıma geldiği için sevindirik oldum. ya böyle bir soru aklıma geldi ne genius bir insanım gibi değil de, doctor'u benimsemişim, onun düşüncesini bekliyorum demek ki bu dizi de benim için kült dizilerden birine dönüşüyor vay anasını tarzı bir sevinme oldu daha doğrusu. soru ne peki?

amy pond doctor'un hayatına ilk girdiğinde doctor değişim geçirmiş ve yuvarlanarak tardis'iyle beraber dünyaya düşer haldeydi. sonra amy'nin bahçesine 'park edip' onunla konuşup 'fish fingers and custard' muhabbetini çevirip, 5 dakka sonra geliyorum diyerek yıllarca kaybolmuştu. ama sonrasında anlamıştık ki aslında doctor o gece tekrar geri dönmüş, amy'i yatağına yatırmış, onunla konuşmuş ve o konuşma esnasında kendisini de kurtaracak bir cümle ile something old something blue geyiğini yaparak gönüllerimizi fethetmişti. doctor'un minnoş amy'i kucağına alıp (minnoş amy'nin gerçekten de karen gillian'la akraba olması gerçeğiyle şoklara girmiştim, lütfen siz de girin şu an) yatağına yatırdığında, saçlarını okşadığında david tennant'tan sonra doctor'un o şefkatlü yüzünü görmek beni çok mutlu etmişti doğrusu. bir dostun söylediği gibi 'young face old eyes' ifadesine bayılmıştık efendim. (bu dostun cümlesini belki yanlış quote etmişimdir, ama inanınki eğer yanlış yaptıysam, benim hatamdan, onun cümlesi çok güzeldi a dostlar) işte tüm bu maceralar olaylar (pond'ların diziden nasıl ayrıldığını bir kere daha anlatmak istemiyorum çünkü hala gıcığım, hala moffat'ı affedemedim, hala mutsuzum, hala doctor için üzülüyorum ve hala inanamıyorum) silsilesi boyunca doctor  amy'e 'the girl who waited' dedi. öyle ki, bu isimde bir bölüm daha yapıp, amy'i yaşlandırıp, bilmemneler düzleminde bıraksaydık amy nasıl biri olurdu'nun cevabını aldık. o bölümün sonunda gerçek amy'i kurtardıktan sonra rory'nin kapının arkasında old amy'i bıraktığı sahneler beni öldürmüştü. çok ama çok acıklıydı. canımsın rory, senin bu diziye veda edişin üzerine lanetim moffat'ın üstünde olsun cidden. 

ayrıca aklıma gelmişken şunu da söylemek isterim: doctor who'nun karakterlerin kimlikleriyle oynaması o kadar hoşuma gidiyor ki, bazen bölümleri izlerken ya da sonrasında düşünürken zevkten kendimden geçiyorum. nasıl ve neden? örneğin, rose'la tekrar karşılaştığımız bölümlerin sonunda doctor, doctor donna, human doctor (HuDo zhehehe), rose, mickey filan vardı hani, (çok da spoiler vermek istemiyorum, çünkü muhteşem bir journey's end bölümüydü if you know what I mean. işte bu bölümün sonunda [spoiler başlıyor burada sayın seyirciler] doctor, rose'u yollamadan önce yine darlig ulv stranden'a geldiler. bu sahnenin ne kadar acı bir sahne olduğunu bu diziyi izlemeyen bilemez. o yüzden özet geçmem gerekli a dostlar. sadece sizin için değil ama aynı zamanda kendim için. doctor'u çok özlüyor, muhteşem bölümlerini sürekli anıyorum. üstelik bu bölümler öyle güzel bölümler ki tekrar tekrar izlemeye gücüm yok, çünkü ağlıyorum. 

doctor'un ilk sezonla birlikte hayatımıza girmesiyle birlikte rose tyler da hayatımıza girdi en favori companion olarak. dünyanın sonuna tanık olduk (dünya patlıyordu filan 5.000.000 yılında, muhteşemdi aaah ah), plastik adamlarla mücadele ettik, dalekler'le savaştık filan. one hell of a ride diyorum. ama sonra ilk sezonun sonunda doctor değişti ve david tennant geldi. şahsen benim efsane doctorum oluyor kendisi. rose'la doctor'cuğumun maceraları devam etti tabii. doctor değişirken hafızası aynı kalıyor. yani gördüğümüz adam gidiyor ama tanıştığımız adam aynı. bunu hayal edin bi reca ederim. sadece tarzlar ve motto'lar değişiyor. misal doctor 1: fantastic! doctor 2: brilliant! tarzlar değişiyor, giyimler değişiyor, ama hafıza aynı. yani işin özü, sevdiğiniz adam aynı ama farklı. (bu noktada doctor 1 ve 2 dediğime bakmayın, aslında bunlar 9 ve 10. doctor, dizinin önceden 23 sezonu olduğunu unutmayalım öhöm, tarihin en uzun soluklu bilimkurgu dizisi bu ooo) neyse, yine bilimum maceralarla sınanıyoruz. ama rose -ve biz- her zaman biliyoruz ki ne olursa olsun doctor gelecek ve rose'u kurtaracak. no matter what. no matter how hopeless -titanic quote'u girmeden edemedim evet- biliyoruz ki doctor son dakikada birşey düşünüp bizi sallayıp geçecek. ve sezonun son bölümü geliyor. tam bir kıyamet yaşanıyor bu bölümde. bir kere bölüm rose tyler'ın bir kumsalda durup 'this is the story of how I died' demesiyle başlıyor. ben bu cümleyi bir önceki bölümün fragman kısmında görüp kriz geçirmiştim bir hafta boyunca, aaah ah, ne acı bir haftaydı! efendim dizinin o ana kadar bilinen en kötüsü dalekler dünyayı istila ediyor. üstelik toplam 3-4 (tam hatırlayamadım) dalek. bir yandan da cybermen var bölümde. milyonlarcası istila etmiş ama dalekler bunları paralayıp parçalayıp atma gücüne sahip. doctor genius bir plan bulup hepsini paralel evrenler arasında insanoğlunun mallığıyla yarattığı boşluğa atmaya karar veriyor. uzuun teknik açıklamaları geçiyorum ama en nihayetinde rose ve doctor kapıları açıyor, dalek ve cybermen boşluğa düşmeye başlıyor. ama ne oluyor orada? ağzına sıçtığımın kaderi yüzünden, rose'un eli kayıyor. tam boşluğa düşecekken, pararlel evrenden babası gelip onu kurtarıyor (teknik açıklamalara giremiycem, kurtardığını bilseniz yeter) ve boşluk doluyor! bu ne demek? bu şu demek sevgili dostlar, doctor ve rose, bir daha asla görüşemeyecekler. rose tüm hayatını doctor ve maceralarla geçirmeye hazırken, bunun hayalini kurarken, aralarında geçiş yapılamayacak iki evrene düşüyor bu ikili. misery içimize sızıp zehirliyor yavaş yavaş. nefes alamıyoruz. doctor duvara dokunup diğer evrenin aynı odasındaki rose'u düşünürken, rose duvarlara vurup take me back diye bağırıp ağlıyor. ölüyoruz. ve rose onun sesini duyuyor: Rose! az gidiyor uz gidiyor, darlig ulf stranden'a varıyor: kendisi arka planım iş yerinde. burasının adı bad wolf bay. bad wolf sezonlar boyunca recurring bir kalıp, bunu hiiç anlatmiyim, ama bilin ki önemli bir yer burası. neyse. rose ve doctor kumsalda karşılaşıyorlar. ama doctor'un sadece görüntüsü, rose'u son kez görebilmek için, iki evren arasında kalan azıcık boşluktan sızabilmek için bir süpernovanın enerjisini tüketiyor. 2 dakikaları var vedalaşmak için. rose ağlayarak I love you diyor. doctor'sa rose'un yüzüne bakıp, 'And I suppose... if it's my last chance to say it... Rose Tyler...I-' diyor ve görüntüsü kayboluyor, süpernovanın enerjisi bitiyor, rose kumsalda tek başına ağlayarak kalakalıyor. doctor ise tardis'inin içinde, gözünden bir damla yaş akıyor, yapayalnız kalıyor. (sonrası ayrı bir hikaye donna geliyor filan oraları anlatmıyorum) işte tüm bu yaşananlardan sonra journey's end bölümünün sonunda müthiş teknik olaylar ve açıklamaya çok üşendiğim olaylar silsilesi sonucunda bir tane daha doctor oluyor. ama insan bu sefer. hafızaları aynı. tipler aynı. sadece tek kalpli, ölümlü bir doctor. üçü yine o lanet kumsala gidiyorlar, artık doctor'la rose sonsuza dek vedalaşacak. doctor diyor ki, rose bak bu da doctor, hafızası aynı, hisleri aynı, sadece tek kalpli (doctor'un iki tane var, o insan değil time lord) ve ölümlü. o seninle yaşlanacak rose. rose inanmıyor. diyor ki esas doctor'a, sen o gün kumsalda bana ne söyleyecektin? human doctor rose'un kulağına eğiliyor. birşeyler fısıldıyor. tüm hayranlar 'I love you' dedi yeyyy kafalarında. bence de. ama aynı zamanda da değil. rose tüm o maceradan sonra bir cümleyle tav olacak biri değil gibi. neyse. velhasıl human doctor'la rose öpüşüyorlar. bizim doctor tardis'ine binip gidiyor. işte bu durumu bir düşünmek lazım. görüntü ve hafızan sen, ama acaba sen sen olan o musun? çok enteresan. amy'nin karakteri ile de 4 sezon sonra böyle oynamaları muhteşemdi. tebrikler çocuklar, sezarın hakkı sezara. 

esas kısma bağlıyorum efendim: dün şunu düşündüm, doctor beni nasıl tanımlardı acaba? dün ciddi ciddi oturdum bunu düşündüm. the girl who what diyorum sana doctor. ne yapıyorum ben? the girl who dreamed, the girl who wrote, the girl who believed, the girl who travelled, the girl who laughed, the girl who read, the girl who wrote, the girl who watched. ne derdin doctor? çok merak ediyorum ne derdin?

text me çocuklar, I wanna know.