16 Mayıs 2014

[Twice Born - Sen Dünyaya Gelmeden - Venuto al Mondo]

hazır filmler hakkında yazmaya başlamışken, daha dün izlediğim bir filmi daha tavsiye etmeyi bir borç bilirim dostlar. filmin asıl adı venuto al mondo, ingilizce adı ise twice born. türkiye'de vizyona aralık 2012'de sen dünyaya gelmeden adı ile girmiş. 

film saraybosna'da eşini kaybeden bir kadının yıllar sonra oğluyla saraybosna'ya dönmesini konu alıyor. başrolde penelope cruz var. kendisini eskiden pek sevmezdim ama volver ile birlikte kalbimde kalıcı bir yer kazandı, sevdiğim oyuncular arasına hızlı bir giriş yapmıştı evet. işte bu filmi izlerken kendimi şöyle düşünürken buldum: galiba penelope cruz hüzünlü olmak için yaratılmış. hayır mazallah tabii ki üzüntülü şeyler yaşasın istemem, tam tersi javier bardem'ciğimle binbir mutluluk ve başarı kendisini bulsun inşallah. ama kamera önünde o hüzünlü duruşu ve gözyaşı dökmesi insanı o kadar derinden etkiliyor ki, bence kendisini hep hüzünlü filmlerde oynatmalılar.

gelelim filmdeki penelope'ye. doğrusu film günümüzde başladığında son derece sıradan bir penelope ile karşılaşıyoruz. tabii flashback'lerde alışkın olduğumuz güzel kadın ekranda beliriyor. çok fazla anlatıp filmin sürprizlerini kaçırmak istemiyorum. ancak kısaca yorumlarımı yazmadan da edemeyeceğim.

film günümüz ve geçimş arasında giden çekimler arasında ilerliyor. geçişler o kadar yumuşak ki, yılların geçtiğine inanamıyorsunuz. üstelik bu kadar yumuşak geçişler olduğu için, karakterler açısından yılların ne kadar çabuk geçtiğini de hissediyorsunuz derin bir şekilde. saraybosna'da yaşananlar ile ilgili olarak ise ne diyebilirim ki? korkunç sahneler, duru net bir anlatım ile kanınızı donduran gerçekllik sizi selamlıyor. bu tip sahneler çok fazla olmayıp, genelde set ortamı olarak yansıtılsa da, canınıza yetiyor, rüyalarınıza girmeye adaylar. 

film hem çok güzel bir aşk hikayesi, hem de çok güzel bir dostluk hikayesi. ayrıca tanıdık bir yüz olan saadet aksoy'u da filmde görüyoruz. açıkçası benim hiç dikkatimi çekmedi ama film vizyona girdiğinde kendisinin yatak sahneleri pek konuşulmuşmuş. merak etmiyor değilim doğrusu neyi konuştular. üstelik spoiler vermeden yazmam gerekirse, insan ne konuştuğuna biraz dikkat eder diyorum. 

bir de son olarak şunu belirtmek lazım ki, bir yanda savaş olurken bambaşka bir yerde bambaşka şeylerin yaşandığı gerçeklerini çok iyi yansıtmışlar. bu iki zıt kutup, bir karakter tarafından öyle güzel canlandırılıyor ki, bu fikri tebrik etmek lazım. bravo.

neyse efendim, uzun lafın kısası film çok etkileyici. muhteşem bir twist içeriyor ve şaşkınlıklara sürüklüyor sizi. bu öyle bir dönüm noktası ki, açıkçası işin aslını öğrendikten sonra filmi baştan sona yeniden izlemek istedim. çünkü eminim ki o zaman başka türlü izleyeceğim. ikinci sefere kadar, tadı damağınızda kalacak bir film için, izleyin izlettirin.